Translate

27 Mayıs 2024 Pazartesi

Ethem'ler, Seyfi'ler...Mehmet'ler....

1921 martında  inönü ovasında Ethem çavuş evladı gibi sevdiği 75 lik 
Topla 18 saattir düşman mevzilerine isabetli atış yapmaktadır. 
Ethem çavuş bir mermi daha almak için sandığa elini atınca bir gariplik fark eder. Bir merminin üzerine yazı yazılmış çaputlada bir çivi sarılmıştır. 
Yazıyı okumaya zaman yoktur mermiyi ateşler düşen kovanı bir kenara bırakır herkes merak içindedir kovanda ne yazıyor diye. Hava kararır atışa ara verilir komutan askerlerin meraklı bakışları altında kovanı eline alır yazıyı okur. 
Seyfi çavuş 4 alay 3 tabur 8 batarya 7 ocak 1921 İnönü, bumermi 2 ay önce inönüde kullanılmış. 
Ankara imalat'ı harbiye de çalışanlar yazıyı farkedince kovanın üstüne çaput ile ucu inceltilmis bir çici bağlayarak tekrar cepheye yollarlar. 
Kovan Ankara'ya tekrar döndüğünde üstünde yeni yazı vardır. 
Aksekili ethem çavuş 
8 alay 3 tabur 1 batarya 
20 mart 1921 İnönü. 
Kovan tekrar düzeltilir barut doldurulur mermi çekirdeği konulur çivi çaputla sarılır cepheye gönderilir böylece kovan üzerindeki mesaj sayısı 8 olmuştur 
Tarih 9 eylül şanlı Türk ordusu  İzmir'e girer. 
Aynı tarihlerde kovan Ankara'ya döner. 
Bu sefer kovanın üzerinde bir künye birde 
Mektup vardır. 
Kamil usta mektubu açar herkesin duyacagı bir sesle okumaya başlar "Allaha şükürler olsun düşman kaçıyor muzaffer Türk ordusu düşmanı kovalıyor güzel 
İzmir'e yakınız artık. İki gün önce banazdaki muhaberede Seyfi çavuş 
Şehit düştü künyesini ailesine göndermek istedik ailesinin düşman tarafından katledildiğini öğrendik, kovandaki yazılardan anladık ki bu topçu neferinin bir ailesi de siz olmuşsunuz bu sebeple Seyfi çavuşun künyesini size yolluyorum" yüzbaşi Muhsin Talat 4 alay 2 tabur 8 batarya 5 eylül 1922 Salihli. 
İmalatı harbiyede herkes ağlıyordu hiç tanımadıkları halde yazıyla kardeş oldukları Seyfi çavuş vatan uğruna şehit düşmüştü 
Kamil usta ağlayarak tezgahın başına geçer kovanı yenilemeye başlar Seyfi çavuş'un künyesini iki perçinle kovanın dibine sabitler. 
Savaş bitmiş zafer kazanılmış kovanın gönderilmesine gerek kalmamıştır. Teğmen Hamdi Vasıf mühimmat depolarında yapılan sayım esnasında mermiyi bulur 
O esnada MUSTAFA KEMAL ATATÜRK Çankaya' daki sofrasında ayağa kalkmış bıçağını hafifçe tabağa vurarak 
"Beyler yarın cumhuriyeti 
İlan edeceğiz" diyordu. 
Ertesi gün mecliste yaşasın cumhuriyet sesleri dalgalanıyordu.
Cumhuriyetin ilanı 101 pare top atışıyla kutlanır.
101 inci kovan o kovandı, evlattı evladıydı  Türk milletinin,bu son top topyekün bir milletin sesi oldu. O sesin sahibi Gazi kovan bugün M.K.E.müzesinde cumhuriyeti yaşamaya devam ediyor 
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE 🇹🇷🇹🇷🇹🇷🇹🇷
Yaşar Aktaş.

20 Mayıs 2024 Pazartesi

T E L E M E

TELEME...

Türkler; sütten, keçi sütünden pek çok gıda maddesi üretmişlerdir. Bunlardan biri de telemedir.
Teleme, muhallebi kıvamında yumuşak, tuzsuz, yoğurda benzer bir yiyecektir. 
Lezzetli ve besleyici özelliğe sahiptir. 
Eskiden çobanların dağlarda keçileri otlatırken ekmeğinin yanına katık yapmak için, çiğ sütten yaptıkları bir yiyecek... 
Malzemesi basit; ılık keçi sütü, incir yaprağı veya ham incir (incir kozzağı)…
Teleme, yaz mevsiminde keçiden sağılan süt henüz sıcak iken, incir ağacının gövdesinden alınan beyaz süt ile çalınır (mayalandırılır). 
Dağlarda her zaman incir ağacı ve yaprağını bulabilmek mümkün müdür? 
Elbette değildir. İnsanımız bunun da kolayını bulmuştur.
 Tülbent gibi ince bir bez üzerine incir sütü akıtılarak kurutulur.
Bu artık hazır bir mayadır. Dağda keçi sağılarak bu mayadan katılır ve “TELEME” olur.
Bir tencere keçi sütü, birkaç damla incir sütü akıtıldıktan sonra yaprağın sapıyla karıştırılıp 10-15 dakika kadar uyumaya bırakılırsa, mayalanan keçi sütü teleme hâline gelir. 
Teleme çalınan kabı soğuk bir suda beklettiğimizde, tadı daha da güzelleşecek, lezzetli bir duruma gelecektir...
“ÇOBANIN GÖNLÜ OLSA TEKEDEN TELEME ÇALAR...”
Türkmen aşiretlerinin hayvancılık geleneğine dayanan bir deyim...
İmkânsızı denemeye veya yapmaya çalışanlar hakkında veya kişinin istediği takdirde olmayacak bir işi yapabileceği anlamında söylenen deyimdir.
Alıntıdır. 

17 Mayıs 2024 Cuma

DİNGO ' NUN AHIRI !

Dingo'nun ahırı...
Takvimler 3 Eylül 1872'yi gösterirken İstanbullular daha önce bir benzerini görmedikleri yepyeni bir ulaşım aracı ile tanışırlar: "atlı tramvay".İlk kez 1832 yılında New York’ta kullanılmaya başlayan bu ulaşım aracı, 1850’lerde önce Paris’e oradan da tüm Avrupa ülkelerine yayılır. Tabii, atlı tramvayın icat edildikten sonra Osmanlı topraklarına giriş yapması bir kırk yılı bulur.İstanbul halkının atlı tramvay kullanmaya başlaması adeta bir devrimin habercisidir; çünkü taht-ı revan, tenteli at arabası ve fayton gibi yalnızca maddi durumu yüksek olanların kullandığı ulaşım araçlarına ucuz bir alternatif gelmiştir.Azapkapı-Ortaköy hattında 06.30 ile 19.20 saatleri arasında her 20 dakikada bir sefer yapmaya başlayan atlı tramvay, kısa sürede herkesin tercih ettiği ulaşım aracı olur ve ilk hat olan Azapkapı-Ortaköy hattının açılışından sonra şehir içine yeni hatlar da eklenir.

Şişhane yokuşunda tramvayı çeken atların enerjileri neredeyse bitecek hale geldiğinden, tramvay seferlerinin aksamaması için atlar Taksim'de bulunan ahırda dinlendirilir.Yorgun atlar ahırda dinlenmeleri için bırakılır, yeni atlarla tramvay seferine devam edilir ve bu döngü sürekli bu şekilde devam eder. Atların bekletildiği ahır ise bugünkü Fransız Konsolosluğu’nun bulunduğu yerin yakınlarındadır ve Dingo adındaki bir Rum vatandaş tarafından idare edilmektedir.

Şişhane-Kurtuluş hattının işlekliği sebebiyle en çok kullanılan ahırlardan biridir Dingo'nun ahırı. Ancak Dingo biraz pervasızdır, üstelik çok içki içtiğinden kafası da pek yerinde değildir.Kayıtları düzenli tutulmayan bu ahıra kimin girip çıktığı belli olmadığından kavgası gürültüsü de eksik olmaz. Böylece Dingo'nun meşhur ahılı halkın diline düşer ve o gün bugündür de kalabalık ve karmaşa içindeki yerleri tarif eden bir deyim olarak dilimize yerleşir. Nereden nereye...
Alıntıdır. 



7 Mayıs 2024 Salı

BİTEN HIRS MI YAŞAM MI?

CEVİZ KURDU, GİRECEĞİ KADAR BİR DELİK AÇARAK CEVİZİN İÇİNE GİRER.

 Cevizin içi insan beynine benzer, başlar onu yemeye.
Buraya kadarı normal. Yedikçe şişmanlar.
Karnı büyür. Yeterince yükünü tutup doyunca gitmek ister ama girdiği delikten çıkamaz.
Daha da kötü olanı; içi yenilen ceviz de kurumuş ve sertleşmiştir, o deliği genişletmek artık imkansızdır.

---Kurtçuk oturup bakar, delikten geçip çıkmak için tek çaresi vardır:

 Zayıflamayı beklemek.
Aç kaldıkça zayıflar, eski cılız haline döner.

Ve bir gün çıkar. Ama çıktığında mevsim bitmiş, ortada aç ve cılız bir kurtçuk ile bir içsiz ceviz kalmıştır.

Kimi insanlardaki para ve mal - mülk hırsı da ceviz kurduna benzer.

O hırsı yenip, artık yeter, dediğinde baharlar ve yazlar bitmiş olur.

Geriye sadece, ömrünün sonbaharı ve belki de
çeşitli hastalıklar, ilaçlar ve diyetler ile geçirmek zorunda kalacağı, koskoca bir kara kış kalmış olur.