Translate

12 Mart 2025 Çarşamba

DEKADRAHMİ HAZİNESİ

1984 yılında Antalya’nın Elmalı ilçesinde bir defineci, Elmalı’daki bir televizyon tamircisinin kendi ürettiği metal dedektörlerinden bir tane satın alır. İlk kullanımda hemen bozulan dedektörü tamir ettirmek için televizyon tamircisine geri götürür. 18 Nisan 1984 günü iki kafadar tamir edilen cihazı denemek ve bahaneyle define aramak için Bayındır köyü civarına giderler. Üstelik köyün eski muhtarı cihazı denemeleri için iki kafadara komşusunun tarlasını gösterir ve ekibe o da dahil olur. Üç kafadar define aramaya başlamak için geceyi beklerler. Gece olur ve belirledikleri tarlaya gizlice girerler. Henüz dedektörü yeni çalıştırmışlardır ki dedektörden hemen bir sinyal sesi gelir. Üç kafadar şaşırırlar. Acaba cihaz yanlış mı çalışıyor diye şüpheye düşerler. Dedektörün çalışır çalışmaz sinyal vermesi onlara garip gelmiştir. Ama yine de sinyal sesinin geldiği yeri kazmaya karar verirler. Biraz zaman geçtikten sonra kazmaları sert bir cisme çarpar. Daha sonra gördükleri manzara karşısında şaşkına düşerler. Aynı, filmlerde, köy kahvelerinde anlatılan çoğu yalan dolan hikayelerdeki gibi, kırık bir testi içinde etrafa yayılmış yüzlerce eski sikke bulurlar. Karşılarındaki manzara karşısında adeta çarpılmışa dönen üç kafadar aceleyle sikkeleri toplayıp gecenin karanlığında hızla oradan uzaklaşırlar. İşte Elmalı hazinesinin hikayesi de burada, bir televizyon tamircisinin yaptığı yarı çalışır, yarı çalışmaz, uyduruk bir metal dedektörünün, meraklı üç köylünün ellerinde verdiği sinyal sesiyle başlar. Aslında herşey için henüz küçük bir başlangıçtır. O gece üç kafadar heyecanla evlerine gidip buldukları sikkeleri sayarlarken, aslında ne bulduklarının tam anlamıyla farkında değillerdir.

Üç köylü buldukları sikkeleri satmak için, birkaç tane de yanlarına alarak İstanbul’a giderler. Sikkeleri iki ünlü antika kaçakçısına gösterirler ve bu iki kaçakçıyı Elmalı’ya davet ederler. Ünlü Antika kaçakçılarından bir tanesi bu üç köylünün aslında ne kadar değerli bir hazine bulduklarını farkeder ve diğer antika kaçakçısına bu işten çekilmesi için 60.000 dolar para öder. Diğer kaçakçı işten çekilir. Ve bütün sikkeleri definecilerden 620.000 dolara satın alır. Üç kafadar için hayallerinde bile göremeyecekleri bu para inanılmazdır. Ünlü antika kaçakçısı Almanya’da yaşayan dostlarıyla bağlantı kurar ve bir ortaklıkla defineyi İsviçre’ye götürmeyi başarırlar. Ünlü kaçakçı bu ortaklıktan tamı tamına 1.300.000 dolar kazanır.

Bu sırada eski Elmalı Belediye Başkanı da İstanbullu ünlü antika kaçakçılarıyla birlikte İsviçre’ye birtakım değerli sikkeleri kaçırır. Anlaşılan üç kafadar buldukları sikkelerin tümünü İstanbul’a götürmemişler ve sikkelerin bir kısmı eski belediye başkanının eline geçmiştir. Yani kısacası işin içine belediye başkanı da karışmıştır. İsviçre’de toplanan bu büyük hazineyi sadece Amerika’ya götürebilmek için Newyork’ta Amerika’nın en zengin işadamlarından oluşan OKS Partners isminde üçlü bir ortaklık kurulur.  Bu ortaklar sırasıyla William Koch, James Spier ve Jonathan Kagan’dır. Fakat ortaklığı büyük oranda finanse eden büyük emlak zengini William Koch’tur.
Antalya’da ise işler bambaşkadır. Buldukları defineden zengin olan üç kafadar heryerde su gibi para harcamaktadır ve halk arasında define buldukları haberi kulaktan kulağa yayılmaktadır. Bir yerden sonra Elmalı’da bütün halk sadece defineden bahseder olmuştur. Nihayetinde köylüler tutuklanırlar fakat her defasında verdikleri rüşvetlerle serbest bırakılırlar. Fakat soruşturmalar sonucunda aslında olayın büyük ve organize bir define işi olduğu anlaşılır. Aynı zamanda İstanbullu ünlü antika kaçakçılarının da işe karıştığı öğrenilir.

Peki üç köylü tarafından bulunan bu sikkeler neden bu kadar değerliydi?

M.Ö V. yüzyılda Perslerin Yunanistan ve Batı Anadolu’yu işgal etmesinden sonra bu topraklardaki tüm şehir devletleri Pers istilasından korunmak amacıyla bir deniz birliği oluşturdular. Her şehir devleti kendi bütçesi oranında bu birliğe katkıda bulunuyordu. İşte Elmalı’da yapılan kaçak kazı sayesinde bulunan bu sikkeler de bu deniz birliğine aitti ve bölgedeki bütün şehir devletlerinin paralarını içeriyordu. Bulunan bu sikkeler daha sonra yüzyılın definesi olarak adlandırıldı çünkü define, bölge topraklarında yaşayan şehir devletlerinin Persler karşısında kazandıkları birtakım zaferler adına basılan anı paralarını da kapsıyordu. Normal bir sikke 4 drahmi iken bu anı değeri taşıyan özel basım sikkeler 10 drahmiydi. Yani; Dekadrahmi. Dekadrahmiler ince işçilikleri ve az bulunur olmalarıyla bilinirler. Örneğin Elmalı definesinin çıkartılmasıyla dünyada bilinen dekadrahmi sayısı tamıtamına 2 katına çıkmıştır. 1984 yılında dünyada bilinen dekadrahmi sayısı sadece 13’tü. Fakat sadece Elmalı definesinde bilinen dekadrahmi sayısı 14’tü. İşte bu, Elmalı definesinin ne kadar değerli bir define olduğunu anlatmaya değer bir orandır. Diğer yandan dekadrahmiler basıldıkları dönem açısından özel olduklarından, o döneme ait önemli savaşlar, sülaleler ve şehir devletleri adına önemli bilgiler verirler. Bu anlamda Elmalı definesi sanki o çağlarda yaşayan birisi tarafından oluşturulmuş bir para kolleksiyonu gibiydi.

Peki Elmalı definesi yasadışı yollarla Amerika’ya kaçırıldıktan sonra neler oldu? Türkiye devleti hazinenin yurtdışına kaçırıldığı bilgisini netleştirdikten sonra yoğun bir diplomatik süreç başlattı. Açılan mahkemeler sonucunda hazinenin büyük kısmı Anadolu’ya, ait olduğu topraklara geri döndürüldü. Bu mahkemeler ile topraklarımıza geri dönen sikke sayısı 1679’dur. Oysa Elmalı’da bulunan toplam sikke sayısı 1900’den fazlaydı. Yani 220’den fazla sikke ise halen kayıp ve nerede oldukları bilinmiyor. OKS Partners’a açılan dava sonucunda, OKS Partners’ın 1810 sikke satın aldığı belgelerle kanıtlı olduğu halde Türkiye Cumhuriyeti’ne sadece 1661 sikke iade etmiştir. Elmalı hazinesi bugün Antalya müzesinde sergilenmektedir.

Elmalı hazinesinde bilinen 962 adet Likya, 283 adet Rodos, 41 adet Samos ve 12 adet Efes, Milet sikkesi bulunmaktadır. Bu anlamda define, içerisinde barındırdığı sikkelerin basım yerleriyle büyük oranda Anadolu uygarlıklarına ait şehir devletlerine aittir. İçinde bulundurduğu dekadrahmilerin çokluğu sebebiyle de arkeoloji dünyasında “dekadrahmi hazinesi” olarak bilinmektedir.Alıntı

8 Mart 2025 Cumartesi

Dünya Kadınlar Günü

Dünya Kadınlar Günü, her yıl 8 Mart'ta kutlanan uluslararası bir gündür. Bu gün, kadınların sosyal, ekonomik, kültürel ve siyasi başarılarını kutlamak, cinsiyet eşitliği ve kadın hakları konusunda farkındalık yaratmak amacıyla düzenlenir.
Dünya Kadınlar Günü'nün Tarihçesi:
 * Kökeni: Dünya Kadınlar Günü'nün kökenleri, 20. yüzyılın başlarındaki işçi hareketlerine dayanır. 1908'de New York'ta binlerce kadın tekstil işçisi, daha iyi çalışma koşulları ve oy hakkı talebiyle grev yaptı. Bu grev, Dünya Kadınlar Günü'nün doğuşunda önemli bir rol oynadı.
 * Uluslararası Boyut: 1910'da Kopenhag'da düzenlenen Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı'nda, Clara Zetkin tarafından her yıl bir "Kadınlar Günü" kutlanması önerisi getirildi. Bu öneri kabul edildi ve ilk Uluslararası Kadınlar Günü 1911'de Avusturya, Danimarka, Almanya ve İsviçre'de kutlandı.
 * 8 Mart'ın Kabulü: 1917'de Rusya'da kadınlar, "Ekmek ve Barış" talebiyle grev yaptı. Bu grev, Jülyen takvimine göre 23 Şubat'a denk geliyordu ve Gregoryen takvimine göre 8 Mart'a denk geldiği için bu tarih Dünya Kadınlar Günü olarak kabul edildi.
 * Birleşmiş Milletler: 1975'te Birleşmiş Milletler, 8 Mart'ı "Uluslararası Kadınlar Günü" olarak kabul etti.
Dünya Kadınlar Günü'nün Önemi:
 * Kadınların başarılarını kutlamak: Dünya Kadınlar Günü, kadınların tarihteki ve günümüzdeki başarılarını kutlamak için bir fırsattır.
 * Cinsiyet eşitliği konusunda farkındalık yaratmak: Bu gün, cinsiyet eşitsizliği ve kadınların karşılaştığı zorluklar konusunda farkındalık yaratmak için bir platform sağlar.
 * Kadın haklarını savunmak: Dünya Kadınlar Günü, kadınların eğitim, sağlık, istihdam ve siyasi katılım gibi temel haklarını savunmak için bir fırsattır.
 * Kadınlara destek olmak: Bu gün kadınlara destek olmak, onların güçlenmesine katkıda bulunmak ve dayanışma içinde olmak için bir fırsattır.
Dünya Kadınlar Günü'nde Neler Yapılabilir?
 * Kadınlara destek veren etkinliklere katılabilirsiniz.
 * Kadınların başarılarını anlatan kitaplar, filmler veya belgeseller izleyebilirsiniz.
 * Sosyal medyada #DünyaKadınlarGünü etiketiyle paylaşımlar yaparak farkındalık yaratabilirsiniz.
 * Çevrenizdeki kadınlara destek olabilir, onlara ilham verebilirsiniz.
 * Kadınların hakları ile ilgili araştırmalar yapıp kendinizi geliştirebilirsiniz.

5 Mart 2025 Çarşamba

icra iflas kanunu madde 82 / 4

Atatürk, Dinlenmek İçin Gittiği İstanbul’daki Florya Köşkünden, Yanında Yalnızca Şoförü ile Küçükçekmece’ye doğru giderken Tarlasında Sabanla Çift Süren Bir Çiftçi Görür. Çiftçinin Sabanında Koşulu Olan Öküzün Yanında, Koşulu Bir de Merkep Vardır. Şoförüne;

— Arabayı Durdur, Der.

Arabadan İner. Tarlaya Doğru yürür. Çiftçi Kendisine Doğru Geleni Görmüştür. Sabanında Koşulu Olan Öküzü ve Merkebi Durdurur. Atatürk, Yanına Gelince,

— Kolay Gelsin Ağa, der.

— Sağolasın Bey! Hoşgeldin. 

— Hoşbulduk Ağa. Yoldan Geçerken Dikkatimi Çekti. Öküzün Yanına Merkep Koşmuşsun. Hiç Öküzün Yanına Merkep Koşulur mu? Bunlar Denk Değil.

Köylünün Canı Sıkkındır. Biraz da Alınmıştır. Bezgin Bir Ses Tonuyla, 

— Merkeple Öküzün Yan Yana Koşulmayacağını Bilmiyom mu Sanıyon Bey. Sen Bunu Bana mı Söylüyon? 

— Kime Söylemeliyim Ağa? 

— Sen Bunu Git Vergi Memuruna Söyle. 

— Vergi Memuruna mı? 

— He ya! Bu Sene Ürünüm Kıt Oldu. Vergi Borcumu Ödeyemedim. Dört Gün Önce Vergi Memurları Öküzün Eşini “Vergi Borcunu Karşılar” Diyerek Alıp götürdüler. Sattılar. Benim Öküzün Eşi Sizin Gibi Beylerin Sofrasına Et, Sucuk Oldu Bey. 

Atatürk, Çok Sinirlenmiştir. Alışkanlığı Gereği Kızdığı Zaman Kaşlarını Çatmaktadır. Onun Bu Halini Gören Köylü, 

— Bana Niye Kaş Çatıyon Bey. Yalan Söylediğimi mi Sanıyon? Sana Ne Söylediysem Hepsi Doğru. Ben Küçükçekmece Köyündenim.Muhtara Sor İstersen. 
Atatürk, 

— Neden Kaymakam Bey’e Gidip Durumu Anlatmadın Ağa? 

— Gittim Bey. 

Köylü Duraksamıştır. Bunu Anlayan Atatürk, Devam Eder. 

— Kaymakam ne dedi? 

— Git borcunu öde, dedi. 

— Sen de Vali Bey’in yanına gitseydin. 
Köylü Atatürk’ü bir müddet süzer. Atatürk, konuşmadan dinlemektedir. Köylü konuşmaya devam eder. 

— Sen hiç Vali’nin yanına gitmemişsin bey. Halından belli oluyor. 

— Halimden belli mi oluyor? 

— He ya! Hem gitseydin bilirdin. 

— Neyi bilirdim? 

— Kapıdaki Jandırmaların adamı içeri koymadığını, bey. 
Atatürk, 

— Başvekil İsmet Paşa’ya telgraf çekip, durumunu niye izah etmedin?, diye sorar. 
Köylü gülümseyerek, 

— İnsanı güldürme bey. Başvekilin kulağı sağır, duymaz diyola, der. 

Atatürk, kızmıştır. 

— Peki! Gazi Paşa’ya niye telgraf çekmedin?,diye sorar. 

— O’nunda bir gözü kör, görmez diyola. Hem, sen zenginsin. Tomofilin bile var. Bunları heç duymadın mı? 

Atatürk, cüzdanından elli lira çıkarır. 

— Bunu kabul et ağa. ĎÖküzün yanına bir eş alırsın, der. 

Elleri titreyen köylünün, elini sıkar. Yanından ayrılır. Hızlı adımlarla arabasına doğru yürür. Florya köşküne döner. Başbakan İsmet Paşa’ya şu telgrafı çeker. 

—“ Derhal Heyeti Vekileyi (Bakanlar Kurulu’nu) topla, İstanbul’a gel.” 

Başbakan başkanlığında Bakanlar Kurulu Florya köşküne gelirler. Atatürk, şoförünü köylüyü alıp gelmesi için yollamıştır. Arabanın içinde sıra sıra dizilmiş Jandarmaların arasından Florya Köşküne gelen köylü “Eyvah ben ne yaptım” diye için için dövünmektedir. Kendisini kapıda karşılayan şık giyimli bir beyefendi nazik bir sesle “ beni takip edin efendim” deyince içi biraz ferahlasa da çok korkmuştur. Adamı takip ederek büyük bir toplantı salonuna girerler. Salon kalabalıktır. Ortada büyük bir masa, etrafında sandalyelere oturmuş şık giyimli insanlar ile ayakta duran iki kişi daha vardır. Gözleri karamış, ayakları bedenini taşımakta zorlanmaktadır. Heyecandan kalbi fırlayacak gibidir. Tanıdık bir ses duyar. 

— Hoşgeldin ağa. Gel yerin burada. 
Diyen Atatürk, sağ tarafında, yanında ayırdığı boş sandalyeyi eliyle işaret etmektedir. Köylü, zorlanarak yürür ve yığılırcasına sandalyeye oturur. Durumunu anlayan Atatürk, 

— Sakin ol ağa. Korkacak hiç bir şey yok.
 
— Sağol bey! Sağol. 

Köylünün soluklanmasını ve rahatlamasını bekleyen Atatürk, bir müddet sonra,
 
— Seni buraya niye çağırdım biliyor musun ağa? 
— Hayır bey, bilmiyom. 

— Dün bana anlattıklarını, bu gün burada anlatmanı istiyorum. Ama; bir tek kelimesini dahi atlamadan, eksiksiz olarak anlatmanı istiyorum. Haydi başla, seni dinliyoruz. 
Köylü başından geçenleri bir bir anlatır. Daha önce söylediklerinin eksik olanlarını Atatürk, tamamlar. Köylünün konuşması bitince Atatürk, masada oturanları tek tek tanıtır. Kendisinin de Gazi olduğunu söyler. Sonra ayağa kalkar. Elini masaya sertçe vurarak, öfkeli bir sesle; 

— Beyler, ben çiftçinin koşumluk hayvanını sattıran kanun istemiyorum. Ben çiftçinin tohumluk buğdayını sattıran kanun istemiyorum. Ben çiftçinin tarım aletini, sağımlık hayvanını sattıran kanun istemiyorum. Ankara’ya dönecek ve bu işi hemen halledeceksiniz. 

Bu olaydan sonra aşağıdaki kanun bir gecede hazırlanıp yasalaştırılmıştır. 

İcra İflas Kanunu Madde 82/4.: Borçlu çiftçi ise, kendisinin ve ailesinin geçimi için zorunlu olan arazi ve çift hayvanları ve nakil vasıtaları ve diğer teferruatı ve tarım aletleri haczedilemez....