Translate

4 Temmuz 2025 Cuma

Dut yemiş bülbül gibi...

Bülbüller içkiye düşkündür.
Bülbül içkiyi buldu mu bir hayli içer.
Ama bu gerçeği bilginler değil, Tarihçi Reşat Ekrem Koçu'nun annesi Zağralı Hacı Fatma hanım saptamış.
Bülbülleri günlerce, Göztepe'deki evinin bahçesinde dürbünüyle gözetlemiş...
Fatma hanım gözlemlerini şöyle dile getirmiş:
“Bir bülbül sabahleyin bir vişne ağacına gelip konar...
Yirmi otuz kadar vişneyi gagasıyla deştikten sonra çekip gider... 
Akşam, yine gelir... 
Vişnenin gagayla deşilen yerinde biriken meyve suyu mayalanmış, bir likör ya da şarap haline dönüşmüştür.
Kuş, akşamın son saatlerinde bir iki vişneden kendi elcağızıyla hazırlanmış içkinin ilk yudumlarını içince şöyle bir silkinir; Birkaç külhani ıslık öttürür.
Yırtılmış vişne kadehleri beşi, altıyı buldu mu nağmeler uzar. Ortalık iyice karardığı için küçük bülbül göze görünmez ama yırtık vişneler bittikçe sesi de ağaçtan döküldükçe dökülür.
Artık tan sökünceye kadar gelsin gazeller, şarkılar, feryatlar.”
Vişne mevsimi bitince dut mevsimi başlar.
Ve…Bülbüllerin sesleri de biter.
Aslında bülbül içkisi bittiği için ötmüyordur. Dutu gagalamanın likör vermediğini bilir.
“Garip Bülbül”, mevsim dut mevsimi olduğu için susmuştur.
Bu yüzden suskun olanlara “Dut yemiş bülbül gibi” derler.
Salah BİRSEL

2 Temmuz 2025 Çarşamba

REŞİT PAŞA

DERVİŞLİK YAPAN İNGİLİZ AJANI VAMBERY’NİN İTİRAFLARI

Önce Türkçe öğrendi, sonra dinini, kılığını ve adını değiştirdi.
Adı Arminius Vambery idi, Türklerin arasına Reşid Paşa adıyla sızdı. 

Devletin en üst makamlarında bulunanların arasına karıştı. 
Padişah Sultan Abdulhamid’le dostluk kurdu ve güvenini kazandı.

Anadolu ve Ortaasya seyahatlerine çıktı.
Artık o bir derviş idi.

Tam 4 yıl Osmanlı topraklarında yaşadı. Osmanlıca’yı mükemmel denebilecek kadar iyi konuşuyordu.

Hiç kimse ondan kuşkulanmadı.
Herkes tarafından büyük saygı ve itibar gördü.
Ta ki, yıllar sonra Londra'ya döndükten sonra anılarını yazınca deşifre oldu.
O bir İngiliz casusu idi!

👇 Anılarında şunları yazıyordu:
"- Derviş kimliğiyle aralarına girdim.
Eğer hakiki hüviyetim meydana çıkmış olsaydı, değil burada, Osmanlı Sefarethanesi'nin has itibarlı misafiri olabilmem, hayatım dahi tehlikede olurdu.

- Ben Reşid Efendi, sefirin has misafiri ve dostu olarak bu Türk hacıları nezdinde gün geçtikçe itibar sahibi oluyordum.

- Öyle saf ve mert insanlardı ki, kendi hayatlarında yalan söylemedikleri için, hiç kimsenin ne sebeple olursa olsun yalan söyleyebileceğine, hele hakiki hüviyetini saklayacağına asla ihtimal vermiyorlardı.

- Türkler en mert, saf ve güvenilir insanlardır. Muhataplarını da kendileri gibi bilirler ve her söylenene itimat ederler. Bilhassa dini ve manevi bahislerde kimsenin yalan söyleyeceğine asla ihtimal vermezler.

- Benim tam bir derviş hüviyet ve şekli içinde ve alıştıkları üslup ve hususiyetlerle aralarına girdiğim Türkmenler, kısa zamanda öylesine bağlandılar ve inandılar ki, kazancımı tarif edemem.

- Birçok hasta benden şifalı nefes istiyor, bazısı hekim olduğumu zannederek tedavi olma yollarını araştırıyorlar, bazısı ilaç yapmamı rica ediyorlardı.

- Ve, ancak sorulan suallere cevap veriyordum.

- Binlerce kadın, çoluk çocuk, kız, ihtiyar, genç etrafımızı sardılar. 
Birbirinin üstüne yığılmış bizi görmek, sevap olur diye ellerini üstümüze sürmek, ellerindeki testilerinden bizlere birer yudum içirdikten sonra bu suyu her derde şifa olarak saklamak, hayır duamızı almak için rahat nefes aldırmaz olmuşlardı.

- Türkmenlerin hepsi İslam'dır. Yalnız dinlerini de hakiki manasıyla bilmezler. 
Birkaç kelime din konuşan başlarına imam olur. Ben de onu yaptım.”

Kaynak: 
İngiliz Casusu Vambery'nin Günlükleri