Translate

22 Temmuz 2025 Salı

İKİ ASKERLİ TÜRK ORDUSU...

AVUSTRALYA'YA SAVAŞ AÇAN İKİ TÜRK ASKERİ

Avustralya Devleti, Çanakkale savaşlarından önce ilk resmi savaşını iki Türk ile yapmıştır.

Yıl 1912, İngilizler Hindistan’ı işgal eder… 
Osmanlı Devleti 350 adet denizci levent ile Hindistan’a yardıma gider. Buradaki savaşlarda 40 kadar Türk esir düşer. Savaş bittikten sonra İngilizler, bu 40 Osmanlı esir askerini gemilerde çalıştırmaya başlarlar. Bir İngiliz gemisi Avustralya’ya geldiğinde, esir iki Osmanlı askeri bir yolunu bulup gemiden kaçarlar.
Esas hikaye bundan sonra başlar…

Abdullah ve Mehmet adındaki bu iki Türk, Avustralya’da kendilerine yeni bir hayat kurarlar. İşleri ve kazançları iyidir ama onların kulağı sürekli Anadolu’da ve memleketlerindedir… Dünya kaynamaktadır… Balkanlar, Ortadoğu ve İngilizlerin işgal ettiği Türk yurtları…

İşte tam bu sırada (1915) Avustralya hükümeti, İngilizlerle birlikte Çanakkale’ye asker çıkarmaya karar verir. Bizim iki Osmanlı askeri olayı duyarlar ve hemen buluşarak, durum değerlendirmesi yaparlar. Alırlar kağıdı, kalemi ve yazarlar:
“Sayın Avustralya yetkilileri…
Biz iki Türk askeri, ülkenizde bulunuyoruz. Duyduk ki, devletimiz Osmanlı'ya Avustralya devleti olarak savaş açmış ve Çanakkale’ye asker göndermişsiniz. Bundan dolayı iki Türk askeri olarak biz de Avustralya devletine savaş açmış bulunmaktayız. Bu bir “Osmanlı savaş fermanı“dır. Avustralya’ya duyurulur.”

Avustralyalı yetkililer bu mektubu alırlar, okurlar ancak önemsemezler…

İki Osmanlı askeri, Karahisar diyarından Tarakçıoğlu Mehmet, Karadeniz diyarından Menteşoğlu Abdullah, Sidney’in 250 km uzağında “whıte rock” denilen bölgede siper alırlar. Avustralyalı yetkililer Çanakkale’ye gönderilmek üzere asker ve silah toplayıp, tren ile buradan limanlara sevk etmektedir. Dondurmacı Abdullah’ın beyaz gömleği vardır, kasap Mehmet’in de kırmızı önlüğü… Gömlek ve önlüğü sökerek 3 hilalli bayrak yaparlar ve bu bayrak ile düşmana savaş açarlar…

İki Türk askeri dönemeçlerde tren raylarını sökerek 3 tren devirirler. Üçüncü trende askeri mühimmat bularak silahlanırlar. Aynı bölgede 8 karakol basar ve karakollardaki askerlerin tamamını vururlar.
Ne olduğunu bir türlü çözemeyen Avustralyalılar, sonunda iki Osmanlı askerinin yazmış olduğu mektubu anımsarlar. Bizim askerlerimizi yakalamak için bölgeye tren ile 250 kadar asker gönderirler.

Çaresiz kalan Avustralya devleti ilk resmi savaşına girer, karşı tarafta ise yalnızca iki Türk… Tren ile gelen 250 kadar Avustralya askerini pusuya düşüren iki babayigit trene saldırırlar… 60 kadar Avustralya askerini öldürürler… Çok şiddetli çatışmalar sonucunda, iki Anadolu aslanı bu karlı dağlarda şehit düşer…
İki askerimizin mezarı şu anda Sidney’e 250 km uzakta olan “whıte rock” dağlarında bulunmaktadır. Nur içinde yatsınlar…

Bu iki yiğidin hakkını teslim eden Avustralya, o bölgeye “Türk Kayalıkları” adını vermiştir.

21 Temmuz 2025 Pazartesi

Süleyman Demirel sözleri

Süleyman Demirel'in unutulmaz sözleri :

1. Türkeş Türk çocuğu, Ecevit halk çocuğu, Erbakan Müslüman çocuğu, biz o... çocuğu muyuz?

2. Bana Türkiye’nin durumunu bir kelimeyle anlatın derseniz "iyidir" derim. İki kelimeyle anlatın derseniz "iyi değildir" derim.

3. Bize plan değil, pilav lazım.

4. Dünkü güneşle bugünkü çamaşır kurutulmaz.

5. Aslana hüviyet sorulmaz demişler. Kimlik taşımam.

6. Ege bir Yunan gölü değildir. Ege bir Türk gölü de değildir. Binaenaleyh, Ege bir göl de değildir.

7. Galibiyetin sahibi çoktur, mağlubiyetin sahibi yoktur. Yenilgi yetimdir.

8. İcabı olup olmadığı tartışılabilir. Ama icabı varsa feminizm fevkalade güzel bir şeydir.

9. Mizah bir yumruktur, ne zaman kime vuracağı belli olmaz.

10. Meseleleri mesele etmezseniz ortada mesele kalmaz.

11. Memlekette petrol vardı da şerbet yapıp biz mi içtik?

12. Yağmur yağarken "ben ıslanmam" diyemezseniz.

13. Devlet bazen rutinin dışına çıkabilir.

14. Bulut buluttur, bulutun akı da buluttur garası da, binaaneleyh, üzerine gonuşmaya değmez.

15. Elektriğin komünisti olur mu? Yazın biz Bulgaristan'dan elektrik alıyoruz. Kışın Bulgaristan bize elektrik veriyor.

16. Dün dündür, bugün bugündür.

17. Yollar yürümekle aşınmaz.

18. Kavağa balık çıkar mı? 

19. Tamam Kürtlere kötü davranıyoruz da, sanki Türklere iyi mi davranıyoruz."

20. Camiye siyaset girerse ibadet kalmaz, mahkemeye siyaset girerse adalet kalmaz."

21. İktidarın değişeceğini anladığı gün trafik polisinin bile tutumu değişir.”

* 39 yaşında Başbakan oldum. Ana muhalefet lideri İnönü'ydü. Yeminle söylüyorum; onunla görüşmeye giderken dizlerim titrerdi. Ben alt tarafı Çoban Sülü. O ise Garp Cephesi kumandanı, Cumhuriyet'in İkinci Adamı'ydı."
Seçimlerden %50 oy alarak başbakan olan Süleyman Demirel, meclisin ilk günü meclis binasında İsmet İnönü ile karşılaşır. İnönü kendisine, "Meclisin kaç merdiveni var Süleyman biliyor musun?" diye sorar.
Demirel cevap verir; "Bilmiyorum..." Beklemediği bir soru karşısında cevapsız kalan Demirel, bu durum karşısında içten içe bozulmuştur.
Birkaç gün sonra mecliste yeniden İnönü'nün yanına giden Demirel kulağına eğilerek; "Efendim, meclisin 220 merdiveni var!" der. Kime saydırdın? diye sorar İnönü.
Demirel; "Bizzat ben saydım efendim!" der ve bunun üzerine İnönü'den tarihi bir söz duyar; "Bak Süleyman, lider odur ki zor işlerle uğraşsın. Lider basit işleri kendi yapmaz. Bak mesela ben meclisin kaç merdiveni olduğunu bilmiyordum. Sana saydırdım..."

18 Temmuz 2025 Cuma

CESURUM.... GELDİM..... ALDIM....

16 Temmuz 1974 günü Bolu Dağ Komando Tugayından kutsal bir görevin ifası için 280 araç yola çıktı. 

Sadece geceleri yolculuk ederek 1.100 km yol kat ettiler ve Adana Ovacık’a vardılar.

Konvoyda tek bir kaza bile olmadı.

20 Temmuz günü 72 helikopterin katıldığı dünya savaş tarihinin en büyük havadan taşınır birlik operasyonuyla Kıbrıs’a indiler ve hemen görev bölgelerine intikal ettiler.

Tugay Komutanı Tuğgeneral Sabri Demirbağ komutasında gece Rum saldırılarına tek adım geri atmadan kahramanca direndiler.

Ertesi gün ev ev, apartman apartman çatışmalar başladı.

Rumlar, Barış Gücünün kontrolünde olan bölgeler de dahil 
olmak üzere bütün evleri beton mevzilerle güçlendirmişlerdi.

Buna rağmen 14 saatte yerle bir edildi.

“Girne tarafında 60 km lik sahili kontrolümüz altına aldık” diye açıklama yaptı Tuğgeneral Demirbağ ve devam etti :

“Bize ateş etmeyene ateş etmiyoruz, esir alıyoruz. Şu ana kadar 600 civarı esirimiz var. Esirlerimiz arasında kadınlar ve çocuklar yok. Teslim olanları Türkiye’ye gönderiyoruz.” 

Mehmetçik adaya gitmeden Rum Birliklerinden birinin duvarında
 “Cesursan gel al” yazıyordu,
 bugün ise 
“CESURUM ! GELDİM ! ALDIM ! yazıyor.

Kararlı, disiplinli, cesur ve çatışmalar esnasında yaralanan 2 Rum’u Türk yaralılarla birlikte  kendi makam aracıyla Lefkoşa Kızılay Hastanesine gönderecek kadar da insancıl olan kıymetli 
Sabri Paşa 20 Ocak 2005 tarihinde , 
84 yaşındayken hayata veda etti.

Ruhun şad, mekanın cennet olsun 
“KIBRIS FATİHİ”

16 Temmuz 2025 Çarşamba

Old Soldiers

Hayatını Kurtardığı Anzak Askeri ile yıllar sonra bir araya geldi.

Bir zamanlar karşı cephelerde savaşan Çanakkale gazisi Adil Şahin ve Avustralyalı gazi Len Hall, savaşın bitmesinden yıllar sonra Gelibolu'da bir arada... 1990

Çanakkale Savaşında yaralı olduğu için cephede arkadaşlar tarafından geride bırakılan Len Hall için aslında her şey bitmişti ya kan kaybından ölecekti yada Türk askeri gelip kendisini öldürecekti.

Ölüm beklediği cepheye ilk gelen Adil Şahin'di. Kendi anlatımı ile öyle korkuyordumki altıma yapmıştım. Türk askeri yaklaştı ve bana mataradan su içirdi bir şeyler söylüyordu anlamadım. Beni öldüreceğine kesin emin oldum çünkü defalarca ölecek arkadaşlarına böyle su içiyorlardı. Sonra öğrendim bunun onlar için kutsal olan Zemzem suyu olduğunu.

Beni sırtına aldı cephe gerisine götürdü revire teslim etti. Orada tedavi oluyorum ama neden? Çünkü Türk askerinin bize yamyam oldukları ve insan eti ile beslendiklerini bile söylediler. O asker her gün geldi başımı okşadı gitti 1 ay sonra tedavim bitti ve benim girmeme izin verdiler. Ben kendi askerimin yanına beyaz bayrak sallayarak gittim beni geride bırakıp giden arkadaşlarımın çoğu ya ölmüştü yada geri dönmüşlerdi. O hayatımı kurtaran askerin adı Adil Şahin'di. Geri döndüm bunları anlattığım için kendi devletim beni yargıladı ve ev hapsi cezası aldım. Hep içimde o askere teşekkür etmek isteği vardı. Bunun için Türk Büyükelçiliğine 4 yıl önce başvurdum. Güzel haberi alıncada buraya geldim. Kendisine hayatımı borçluyum, minnettarım. Ben bilmediğim bu ülkeye onları öldürmek için geldim hayatımı onlara borçlu olarak geri döndüm. Bu benim için son görevdi artık huzurla ölebilirim. 
Alıntıdır... 

BÜYÜK ÇAMLICA CAMİİ

NEDEN 6 MİNARELİ?
Büyük Çamlıca Camii, her bir bölümünde en ince ayrıntısına kadar düşünülen detaylarıyla ilgi çekerken, heybetli yapısına yakışır anlamda bazı rakamsal büyüklükleri de kapsıyor. 6 minareli olmasıyla imanın şartlarını temsil ediyor. İmanın şartlarını temsilen 6 minareli inşa edilen Büyük Çamlıca Camii'nin 3 şerefeli 4 minaresi Malazgirt Zaferi'ne ithafen 107,1 metre, 2 şerefeli 2 minaresi ise 90 metre yüksekliğinde.

NEDEN 72 METRE?
Caminin 72 metre yükseklikteki ana kubbesi İstanbul'da yaşayan 72 milleti, 34 metre çapındaki kubbesi İstanbul'u simgeliyor. Caminin ana kubbesinin üzerinde 3 metre 12 santimetre genişliğinde, 7 metre 77 santimetre yüksekliğinde, 4,5 ton ağırlığında alem var.

DÜNYANIN EN BÜYÜK ALEMİ
Nanoteknolojiyle renklendirilen ve 3 parçadan oluşan alem, dünyanın en büyük alemi olma özelliğini taşıyor.

ANA KAPISI EN BÜYÜKLERDEN
Büyük Çamlıca Camii, 5 metre genişliğinde, 6,5 metre yüksekliğinde ve 6 ton ağırlığındaki ana kapısıyla dünyadaki en büyük ibadethane kapılarından birine de sahip.

DEV BİR KÜTÜPHANESİ VAR
Büyük Çamlıca Camii, 3 bin 500 metrekarelik sanat galerisi, 3 bin metrekarelik kütüphane, bin 71 kişilik konferans salonu, 8 sanat atölyesi, 3 bin 500 araçlık kapalı otoparkı bünyesinde barındırıyor. Cami, ses, ışık, ısıtma, havalandırma ve güvenlik sistemleriyle de farkını ortaya koyuyor.


11 Temmuz 2025 Cuma

2 Ş E Y


İki şey 'Kalitesiz İnsan'ın özelliğidir: 1- Şikayetçilik 2- Dedikodu 
İki şey çözümsüz görünen problemleri bile çözer: 1- Bakış açısını değiştirmek 2- Karşındakinin yerine kendini koyabilmek 
İki şey yanlış yapmanı engeller: 1- Şahıs ve olayları akıl ve kalp süzgecinden geçirmek 2- Hak yememek 
İki şey kişiyi gözden düşürür: 1- Demagoji (Laf kalabalığı) 2- Kendini ağıra satmak (övmek, vazgeçilmez göstermek).
İki şey insanı 'Nitelikli İnsan' yapar: 1- İradeye hakim Olmak 2- Uyumlu Olmak
İki şey 'Ekstra Değer' katar: 1- Hitabet ve diksiyon eğitimi almak 2- Anlayarak hızlı okumayı öğrenmek.
İki şey geri bırakır: 1- Kararsızlık 2- Cesaretsizlik 
İki şey kaşif yapar: 1- Nitelikli çevre 2- Biraz delilik 
İki şey ömür boyu boşa kürek çekmemeni sağlar: 1- Baskın yeteneği bulmak 2- Sevdiğin işi yapmak
İki şey başarının sırrıdır: 1- Ustalardan ustalığı öğrenmek 2- Kendini güncellemek 
İki şey başarıyı mutlulukla beraber yakalamanın sırrıdır: 1- Niyetin saf olması 2- Ruhsal farkındalık 
İki şey milyonlarca insandan ayırır: 1- Sorunun değil, çözümün parçası olmak 2- Hayata ve her şeye yeni (özgün, orijinal, farklı) bakış açısıyla yaklaşabilmek 
İki şey gelişmeyi engeller: 1- Aşırılık (mübalağa, abartı, ifrat) 2- Felakete odaklanmış olmak
İki şey çözüm getirir: 1- Tebessüm (gülümseme) 2- Sükut (susmak)
İki şeyin değeri kaybedilince anlaşılır: 1- Anne 2- Baba
İki şey geri alınmaz: 1- Geçen zaman 2- Söylenen söz
İki şey ulaşmaya değerdir: 1- Sevgi 2- Bilgi
İki şey "hayatta önemli olan her şey" içindir: 1- Nefes alabilmek 2- Nefes verebilmek
Giordano Bruno (16. asır İtalyan düşünürü)

4 Temmuz 2025 Cuma

Dut yemiş bülbül gibi...

Bülbüller içkiye düşkündür.
Bülbül içkiyi buldu mu bir hayli içer.
Ama bu gerçeği bilginler değil, Tarihçi Reşat Ekrem Koçu'nun annesi Zağralı Hacı Fatma hanım saptamış.
Bülbülleri günlerce, Göztepe'deki evinin bahçesinde dürbünüyle gözetlemiş...
Fatma hanım gözlemlerini şöyle dile getirmiş:
“Bir bülbül sabahleyin bir vişne ağacına gelip konar...
Yirmi otuz kadar vişneyi gagasıyla deştikten sonra çekip gider... 
Akşam, yine gelir... 
Vişnenin gagayla deşilen yerinde biriken meyve suyu mayalanmış, bir likör ya da şarap haline dönüşmüştür.
Kuş, akşamın son saatlerinde bir iki vişneden kendi elcağızıyla hazırlanmış içkinin ilk yudumlarını içince şöyle bir silkinir; Birkaç külhani ıslık öttürür.
Yırtılmış vişne kadehleri beşi, altıyı buldu mu nağmeler uzar. Ortalık iyice karardığı için küçük bülbül göze görünmez ama yırtık vişneler bittikçe sesi de ağaçtan döküldükçe dökülür.
Artık tan sökünceye kadar gelsin gazeller, şarkılar, feryatlar.”
Vişne mevsimi bitince dut mevsimi başlar.
Ve…Bülbüllerin sesleri de biter.
Aslında bülbül içkisi bittiği için ötmüyordur. Dutu gagalamanın likör vermediğini bilir.
“Garip Bülbül”, mevsim dut mevsimi olduğu için susmuştur.
Bu yüzden suskun olanlara “Dut yemiş bülbül gibi” derler.
Salah BİRSEL

2 Temmuz 2025 Çarşamba

REŞİT PAŞA

DERVİŞLİK YAPAN İNGİLİZ AJANI VAMBERY’NİN İTİRAFLARI

Önce Türkçe öğrendi, sonra dinini, kılığını ve adını değiştirdi.
Adı Arminius Vambery idi, Türklerin arasına Reşid Paşa adıyla sızdı. 

Devletin en üst makamlarında bulunanların arasına karıştı. 
Padişah Sultan Abdulhamid’le dostluk kurdu ve güvenini kazandı.

Anadolu ve Ortaasya seyahatlerine çıktı.
Artık o bir derviş idi.

Tam 4 yıl Osmanlı topraklarında yaşadı. Osmanlıca’yı mükemmel denebilecek kadar iyi konuşuyordu.

Hiç kimse ondan kuşkulanmadı.
Herkes tarafından büyük saygı ve itibar gördü.
Ta ki, yıllar sonra Londra'ya döndükten sonra anılarını yazınca deşifre oldu.
O bir İngiliz casusu idi!

👇 Anılarında şunları yazıyordu:
"- Derviş kimliğiyle aralarına girdim.
Eğer hakiki hüviyetim meydana çıkmış olsaydı, değil burada, Osmanlı Sefarethanesi'nin has itibarlı misafiri olabilmem, hayatım dahi tehlikede olurdu.

- Ben Reşid Efendi, sefirin has misafiri ve dostu olarak bu Türk hacıları nezdinde gün geçtikçe itibar sahibi oluyordum.

- Öyle saf ve mert insanlardı ki, kendi hayatlarında yalan söylemedikleri için, hiç kimsenin ne sebeple olursa olsun yalan söyleyebileceğine, hele hakiki hüviyetini saklayacağına asla ihtimal vermiyorlardı.

- Türkler en mert, saf ve güvenilir insanlardır. Muhataplarını da kendileri gibi bilirler ve her söylenene itimat ederler. Bilhassa dini ve manevi bahislerde kimsenin yalan söyleyeceğine asla ihtimal vermezler.

- Benim tam bir derviş hüviyet ve şekli içinde ve alıştıkları üslup ve hususiyetlerle aralarına girdiğim Türkmenler, kısa zamanda öylesine bağlandılar ve inandılar ki, kazancımı tarif edemem.

- Birçok hasta benden şifalı nefes istiyor, bazısı hekim olduğumu zannederek tedavi olma yollarını araştırıyorlar, bazısı ilaç yapmamı rica ediyorlardı.

- Ve, ancak sorulan suallere cevap veriyordum.

- Binlerce kadın, çoluk çocuk, kız, ihtiyar, genç etrafımızı sardılar. 
Birbirinin üstüne yığılmış bizi görmek, sevap olur diye ellerini üstümüze sürmek, ellerindeki testilerinden bizlere birer yudum içirdikten sonra bu suyu her derde şifa olarak saklamak, hayır duamızı almak için rahat nefes aldırmaz olmuşlardı.

- Türkmenlerin hepsi İslam'dır. Yalnız dinlerini de hakiki manasıyla bilmezler. 
Birkaç kelime din konuşan başlarına imam olur. Ben de onu yaptım.”

Kaynak: 
İngiliz Casusu Vambery'nin Günlükleri