Translate

9 Eylül 2023 Cumartesi

İzmir'in Dağlarında çiçekler ne pahasına açmış...

Teğmen Yıldırım toprağa düşerken... 30 kadar Yunan askeri..savunmasız Kuzuluk Köyü'ne girdi... Gözleri Fatma'ya takıldı.. 15'indeydi... “Taze incir gibi” dediler, sırıtarak… Kaçtı Fatma, evine kapandı,..kapıyı kilitledi.. Omuzladılar... Açılmadı... Yakalım dediler, evi yakalım, nasıl olsa çıkar... Çaktılar kibriti, alev alev… Çıkmadı Fatma.. Teğmen Şevket o sırada Uşak'tan geçiyordu. Sakarya'da şehit düşen Yüzbaşı Basri'nin anacığı yakaladı kolundan,..“Basrim nerde?” diye sordu. İçi çekildi Şevket'in, boğazı düğümlendi. “Arkadan geliyor ana” dedi... Söyleyemedi gerçeği… Ve, ömrünün sonuna kadar unutamadı bu yalanını, “kendimi asla affetmedim” diye yazdı, o güne dair hatırasını.. İstanbul'daki işgal kuvvetleri komutanı general Charpy.., öfkeden deliye dönmüştü... Elindeki haritayı yırttı, fırlattı attı.., “bu hızla yarın İzmir'e girerler” dedi.. İnanamıyordu. 250 bin kişilik devasa ordu.. Fahrettin Altay'ın süvarileri tarafından darmadağın edilmişti... Hayalet gibi, bi ordan bi burdan çıkıyorlar, birliklerin arasına dalıyorlar.., hızar gibi biçiyorlar, blok halinde hareket etmesi gereken orduyu, lokma lokma bölüyorlardı.. Kaçıyordu Yunan.. Ecel peşlerinde.. Ve, 9 Eylül… Çiçekler açıyordu İzmir'in dağlarında.. Bornova'dan boşaldılar aşağıya, dörtnala… Sonradan adı Kahramanlar olan semte geldiler. Ödenecek bedel vardı daha… İkinci tümen dördüncü alaydan Konyalı Mehmet.., Akşehirli Hakkı,.. Avanoslu Ahmet.., son şehitlerimiz… Bugün anıtları var orada. “Vatan ve Namus” yazıyor altında... Yüzbaşı Şerafettin, teğmen Ali Rıza, teğmen Hamdi, bismillah ilk iş, koştular Hasan Tahsin'in düştüğü yere, hükümet konağının alnı kabağına diktiler al sancağımızı... Minarelerden ezan sesi yükselirken, Belkahve'deydi Mustafa Kemal, İzmir'i seyrediyordu... Nif'te kendisi için hazırlanan bağevine gitti... Tek kat, taş, penceresiz, gaz lambasının ışığıyla aydınlanan, buram buram Ege kokan bağeviydi. Yorgundu. Yemek getirdiler, yemedi. Cıgara çıkardı. Kahve istedi. “Biliyor musun İsmet” dedi… “Bir rüya görmüş gibiyim.” Karabasanla başlayan, 3 yıl 3 ay 22 gün süren, mucizeyle biten bir rüya… Çiçekler açıyordu İzmir'in dağlarında. Karşıyaka'ya Alsancak'a Kadifekale'ye dalan süvarilerimiz, gözlerine inanamıyordu bu arada… Bütün şehir ay-yıldızlı bayraklarla donatılmıştı. Adeta “gelincik tarlası”na dönmüştü. Ne var bunda şaşılacak derseniz… İşgal edilir edilmez, evler didik didik aranmış, bütün bayraklara süngü zoruyla el konulmuş, ibreti alem için sokaklarda yakılmıştı.. E peki şimdi bu kadar bayrak nerden çıkmıştı..? Vaziyet kısa süre sonra anlaşıldı... Üç yıldır yokluk içinde yaşayan İzmirli kadınlar, bütün eşyalarını yok pahasına satmış, beyaz patiskalarını, kırmızı masa örtülerini saklamış, asla satmamış, yarıdan keserek, komşularıyla değiş tokuş etmiş, sabırla o geceyi beklemişti. O gece, 8 Eylül 1922'ydi.. Çıkardılar sandıklarından, kırmızı'nın üstüne beyaz ay-yıldız'ı diktiler… Bugün 9 Eylül... İzmir'in düşman işgalinden kurtuluşunun yıldönümü...Başta Gazi Mustafa Kemal Paşa olmak üzere bütün kahramanların şehitlerimizin.. gazilerimizin ruhları şad olsun.. '' Hilal ine yıldızına iyi bakın.. o Hilal ki bir milletin ışığı.. o yıldız ki pusulası..''

Hiç yorum yok: