Translate

17 Haziran 2025 Salı

TÜRKÇE

Dün gece geç saatte kişinin biri boyundan büyük söz etmiş:
“Türkçeden arapça ve farsça sözcükleri çıkarırsanız Türkçe kalmaz!”
Gibi köksüz bir söz savurmuş…
Bayramı da unutmamış, kutlamış.
(Önce yine farsça, arapça sanılan
Bayramını BAY’ladım!
Bey BAY Eden,
Ay gibi görünen ışık/kişi olur.
AY-ET (delil-kanıt) olur!
RAM rama’dan gelir. Barış/Mutluluk…
Bu sözcüğün doğuşunu da açıklarım! Ama şimdilik kalsın. 🙂
UR gibi ortaya çıkan Çuk-UR-a gömülür.
Ona HOP DEDİK başlığıyla
aşağıdaki yanıtı verdim.
Akıl vermek değil, BİLginin karanlığı AKLAMASI için, yerleri/İL’leri AKlayın! AKIL-Ak-il, AKLANMIŞ İLLER/yerler çoğalsın!
Karanlık yok olsun.
İNSANLIĞIN İLK DİLİ TÜRKÇEDİR
Türkçe insanlığın dilidir.
Diyelim ki hiç konuşma bilmeyen insansınız.
Ağzınızı açın ve ses çıkarmayı deneyin;
Doğaçlama ilk ses olarak
Aaaa… dersiniz!
A harfinin önüne abc.deki tüm sessiz harfleri koyup okuyun:
Ab,
Aç,
Ad,
Af,
Ağ,ag,
Ah,
Ak,
Al,
Am,
An,
Ap,
Ar,
As,
Aş,
At,
Av,
Ay,
Az…
Diğer sesli harflerin önüne de sessiz harfleri koyup aynı yöntemi uygulayın.
Sonra dünya dillerinde bu kök sözcükleri araştırın.
Büyük çoğunluğu Türkçe kök sözcüklerden türemiştir.
Arapça diye bildiğiniz bir çok sözcük kök olarak Türkçe’dir!
KUR-an
TEK-bir
AY-et (ay gibi açık edilmiş bilgi.)
KAL-em (kalıcı olarak emilmiş olan, alet)
AR-AF-AT
(Arınma, af edilme, Taş ATma… )
Farsça: OR-UÇ
OR: orta, ordu, güçlü nokta…
UÇ: Yükselmek, uçmak…
OR-UÇ
Güçlü ruhsal yükseliş.
NAM: ün…
AZ: azalma…
Nam-az: Benlik duygusunun azalması durumu (Ben yokum TEK olan var bilincine ulaşmak)
En az 2.500 yıldır kullanılan GÖKTÜRK yazıtlarındaki dil varken arapça yazılı dil bile değildi!
İngilizce dil yapısının ana çatısı da Türkçedir:
ON: on the table..
üstünde;
Onunca, konunca, üstünde…
İN: içinde; in the box.
Yapınca, edince…
AT: at the… havada
AT’layarak…
OK: okey, Ok atınca dönüşü olmayan ONaylama anlamında.
SİN: Günah, saklanan…
Sinmek, örtülen…
Brother: erkek Kardeş
BİR AD ER…
Bir ad almış er(erkek kardeş)
Rusça’nın yüzde 70’i Türkçe kök sözcüklerden oluşmuştur.
Yazı dili yokken Taşlara kazılmış, insanların duygu ve düşüncelerini TAMGA’larla anlattığı simgelere bakın:
Hepsi TÜRK ESERİDİR!
10 binlerce yıl öncesine gidin Türkleri ve Türkçeyi görürsünüz!
700 yıl önce Rus ve Rusça yoktu.
1.500 yıl öncesinde ingiliz ve İngilizce,
1.800 yıl önce Fransız ve Fransızca,
2.000 yıl önce de Alman ve Almanca yoktu!
Almanların, isveçlilerin, Slavların eski Runik GÖKTÜRK alfabesini
Kullandıklarını da biliyor muydunuz?
Yabancı dil bilimcilerin:
“Sanki yüzlerce matematik profesörü bir araya gelip Türkçeyi yazmışlar.”  Deyişinden de haberiniz yok anlaşılan…
“Tarihten Türkü çıkarırsanız Tarih kalmaz!” (Prof. Neumark) deyişini de bilmiyorsunuz anlaşılan…
Bu konuda buraya kitap yazacak değilim.
Anlayan anlasın...
BAYramımız BAY olsun!.:

Prof.Muazzez İLMİYE ÇIĞ 
Anısına Saygıyla

15 Haziran 2025 Pazar

BEYİN VE ORUÇ

Beyin taramaları Orucun Beyninizi yeniden kabloladığını gösteriyor
Aralıklı oruç tutmanın beyin sağlığını koruması nöroplastisiteyi artırmasından kaynaklanıyor.
“Damak kontrolü, zihin kontrolü için değerli bir yardımcıdır.” (M.Gandhi)
__“Oruç tutmak 'kendi kendini yeme' olarak bilinir. Bu, hücrelerin eski kısımlarını sağlıklı versiyonlarıyla değiştirmesi, kişinin daha genç yaşamasına ve hissetmesine yardımcı olması anlamına gelir.” diyor Malcolm Cesar, Otofaji adlı Kitabında 
Orucun beyin üzerindeki dönüştürücü etkilerini destekleyen kanıtlar öncelikle gıda yoksunluğu dönemlerinde meydana gelen 
sinirsel değişikliklere bir pencere sağlayan 
gelişmiş beyin tarama teknolojilerinden geliyor. 

Fonksiyonel Manyetik Rezonans Görüntüleme (fMRI) 
ve Pozitron Emisyon Tomografisi (PET) taramaları, 
beynin aktivitesini ve metabolik değişikliklerini 
gerçek zamanlı olarak yakalayarak 
bu araştırmanın ön saflarında yer almakta..

Çok daha eski bir uygulama olan Orucun 
beyinle ilişkisi 
Hipokrat döneminden beri malum idi 

zira epilepsiyi tedavi etmek için kullanılmıştı

Ayurveda da orucu sadece fiziksel bir detoks olarak değil, 
beden ve zihin için dönüştürücü bir yolculuk olarak görüyor. 

Orucun faydaları basit kilo yönetiminin çok ötesine uzanır. 

Bu etkiler, beyin enerji metabolizmasında önemli değişiklikler, nörotrofik faktörlerin artan üretimi, 
gelişmiş otofaji, 
iyileştirilmiş nörovasküler işlev 
ve nörotransmitter sistemlerindeki ayarlamalarla desteklenmektedir.

Çalışmalar, aralıklı orucun 
vücudun Alzheimer ve diğer nörodejeneratif hastalık riskini azaltmada rol oynayabilecek otofaji olarak bilinen sürece yardımcı olabileceğini öne sürüyor.

Aralıklı oruç tutmak, 

hipokampüsünüzde yeni beyin hücrelerinin üretimini 
(nörogenez) artırarak 

hafızayı ve beyin işlevini de iyileştirebilir. 

Aralıklı oruç tutmanın 

mitokondriyal fonksiyonu, 
metabolizmayı iyileştirerek ve oksidanları azaltarak 

beyin koruması sağlayabileceği belirtiliyor .

Ancak bu esnada oluşan ketonlar 
nöronlar için bir enerji kaynağı olmaktan daha fazlasıdır, zira 

Beyin sağlığı için gerekli bir protein olan 
beyin kaynaklı nörotrofik faktörün (BDNF) üretimini tetikler. 

Daha yüksek BDNF seviyeleri keskin ve sağlıklı bir beyinle ilişkilidir

Laboratuvar hayvanlarında oruç tutmak ve egzersiz yapmak, beyin hücrelerinde beyin kaynaklı nörotrofik faktör veya BDNF adı verilen bir proteinin üretimini uyarır. 
Bu protein, öğrenmede, hafızada ve hipokampüste yeni sinir hücrelerinin oluşumunda kritik roller oynar. 
BDNF ayrıca nöronları strese karşı daha dirençli hale getirir. 

Oruç tutmak ayrıca hücrelerin hasarlı molekülleri ve işlevsiz mitokondrileri temizlediği ve hücre büyümesini durdurduğu 

otofaji adı verilen bir süreci tetikler.

Oruç tutmak aslında ana sıfırlama düğmesine basmaktır. 

Birçok aralıklı oruç rutininin amacı, 
ağırlıklı olarak karbonhidrat yakmaktan 
yağ yakmaya geçmek için bir " metabolik anahtarı " çevirmektir. 

Buna ketozis denir 

ve genellikle karaciğer ve glikojen depoları tükendiğinde, 
12-16 saatlik oruçtan sonra gerçekleşir. 

Bu metabolik süreç tarafından üretilen kimyasallar olan 
ketonlar , 
beyin için tercih edilen enerji kaynağı haline gelir.

Ketonlar, 
beynin yeni beyin hücrelerinin ve aralarındaki 
yeni bağlantıların büyümesini destekleyen bir bileşik olan 
beyin kaynaklı nörotrofik faktör (BDNF) üretmesine yardımcı olmaktadır.

Bu, vücudunuzun kendi kendini onarma modlarının 
harekete geçmesini ve hücresel kalıntıları temizlemesini sağlar. 

Bu yeni başlangıç , otofaji adı verilen , hücresel bir temizlik sürecidir.

Otofaji, aralıklı oruç ile beyin sağlığı arasındaki bağlantıyı birkaç şekilde güçlendirir:

*Hücresel artıkların temizlenmesi
*Beyindeki protein birikimini azaltmak
*Nöronları hücresel hasardan korumak
*Yeni sinirsel bağlantıları teşvik etmek
*İltihabı düzenleme

Dr. Mark Mattson,
"Hayvanlarda aralıklı orucun 

beyin iltihabını azalttığını bulduk," diyor

Yakın zamanda yapılan bu çalışmaya katılanların 
beyin taramaları, 
alt frontal orbital girus da dahil olmak üzere 

beyin bölgelerinde iştah ve bağımlılığı düzenleyen 
değişiklikler gösterdi. 

Aynı zamanda, 
dışkı örnekleri ve kan testleri 

bağırsak bakterilerinde değişiklik gösterdi, 

Ekip, katılımcıların 
ortalama 7,6 kilogram (16,8 pound) kilo vermekle kalmayıp 

bağırsak bakterilerinin bileşiminde 
belirgin değişiklikler olduğunu 

ve beyin bölgelerinde ek değişiklikler olduğunu vurguladı.

Bu değişiklikler beynin sol alt ön orbital girus adı verilen bir kısmında daha az aktivite ile bağlantılıydı, 

bu da gıda alımını kontrol etmeye yardımcı olur. 

Aralıklı oruç sırasında, 
bazı faydalı bağırsak bakterileri 
daha yaygın hale gelebilir, 

gıda alımına ve dürtü kontrolüne bağlı beyin aktivitesini etkileyen bileşikler oluşturur.

Nitekim başka bir araştırmada da 
bilim insanları 

Oruç tutmanın bağırsak bakterilerinin, 

akson adı verilen sinir liflerini yenilemek için gerekli olan 
3-İndolpropionik asit (IPA) olarak bilinen
 
bir metabolitin üretimini nasıl artırdığını gözlemlediler. 

Bu, bağırsak ile beyin arasında 

karmaşık, çift yönlü bir iletişimi önerir, 

oruç yoluyla bağırsak ortamını değiştirmenin 

beyin fonksiyonlarındaki değişikliklere yol açarak 

beslenme davranışlarını 
ve diyetle ilgili karar alma süreçlerini potansiyel olarak etkiliyor.

Dünya genelinde bir milyardan fazla insanın 
obezite sorunu yaşadığı tahmin ediliyor. 

Bu durum, kanserden kalp hastalıklarına kadar 
pek çok sağlık sorununa yakalanma riskini artırıyor .

Beyinlerimiz ve bağırsaklarımızın 

birbirine ne kadar bağımlı olduğunu daha iyi bilmek , 

obeziteyi etkili bir şekilde önlemede ve azaltmada 

büyük fark yaratabilir.
Alıntıdır. 

BABALAR GÜNÜ

Babalar Günü, babaların ve baba figürlerinin onurlandırıldığı, sevgi ve minnet duygularının ifade edildiği özel bir kutlama günüdür. Genellikle Haziran ayının üçüncü Pazar günü kutlanır.
Babalar Günü Nasıl Ortaya Çıktı?
Babalar Günü'nün kökenleri 20. yüzyılın başlarına, Amerika Birleşik Devletleri'ne dayanır. Bu özel günün ortaya çıkışı, Sonora Smart Dodd adında bir kadının babasına duyduğu derin sevgi ve hayranlıkla yakından ilişkilidir.
 * Bir Kızın İlhamı: 1909 yılında, Sonora Smart Dodd Anneler Günü'nün kutlandığını öğrendikten sonra, benzer bir günün fedakar babalar için de olması gerektiğini düşündü. Dodd'un babası, Amerikan İç Savaşı gazisi William Jackson Smart'tı. Annesiz geçen yıllarda altı çocuğunu tek başına büyüten babasının özverisini ve emeklerini onurlandırmak istiyordu.
 * İlk Kutlama: Sonora'nın girişimleriyle ilk Babalar Günü, 19 Haziran 1910'da Washington eyaletine bağlı Spokane kentinde kutlandı. Bu ilk kutlama, yerel düzeyde kalsa da zamanla halkın ve bazı kurumların desteğiyle yaygınlaşmaya başladı.
 * Resmiyet Kazanması: Babalar Günü'nün resmiyet kazanması biraz zaman aldı.
   * 1924 yılında ABD Başkanı Calvin Coolidge kutlamaları desteklese de resmi bir ilan yapmadı.
   * 1966 yılında dönemin ABD Başkanı Lyndon B. Johnson, Haziran ayının üçüncü pazar gününü Babalar Günü olarak ilan eden bir bildiri yayımladı.
   * 1972 yılında ise Başkan Richard Nixon, bu günü resmi olarak ulusal bir tatil ilan etti.
Babalar Günü'nün Yaygınlaşması
Amerika'dan yayılan bu gelenek, zamanla birçok ülke tarafından benimsendi. Bugün başta Türkiye olmak üzere İngiltere, Kanada, Japonya, Hindistan ve birçok ülkede Babalar Günü Haziran ayının üçüncü Pazar gününde kutlanıyor. Ancak bazı ülkeler, kendi kültürel veya dini nedenlerle farklı tarihlerde bu özel günü anarlar. Örneğin, İtalya, İspanya ve Portekiz gibi Katolik ülkelerde Babalar Günü, Aziz Yusuf Günü olarak kabul edilen 19 Mart'ta kutlanır. Tayland'da ise kralın doğum günü olan 5 Aralık'ta "Ulusal Baba" figürü olarak kutlanır.
Babalar Günü, tüm dünyada babalara teşekkür etme, hediye verme ve onlarla birlikte vakit geçirme gibi etkinliklerle kutlanan, aile bağlarını güçlendiren anlamlı bir gün haline gelmiştir.

8 Haziran 2025 Pazar

BİR ÖKÜZ DÖRT ERKEK!

M.Ö 2350 yılına ait olan Sümer tableti üzerinde "Dünya'da bazen bir öküz 4 erkeğe bedeldir" yazısı yer almaktadır. 

Çivi yazısını bularak yazılı tarihi başlatan Sümer uygarlığı aynı zamanda tekerleği icat ederek tarım ve hayvancılıkta öküz ve saban uygulamasını da kullanmıştır. 

Tarım, Sümer medeniyetinin temeli sayılırdı ve ağırlıklı olarak erkek işiydi. Büyükbaş hayvanların da evcilleştirilerek tarımda kullanılması ile birlikte çağ atlanmıştır. 

Bu sebepten dolayı 1 öküz 4 erkeğe bedeldir terimi kullanılmıştır. Sümerler yazının icadı ile tarihin temelini atmış, çamur tabletler ile öğrencilere çivi yazılarını ayrıca din ve ahlaklarını öğreterek tarihin ilk öğretmenlerini de çıkarmışlardır....
Alıntı netgeolife

6 Haziran 2025 Cuma

ÇOCUKLAR İÇİN DOĞRU VE YANLIŞLAR..

İlginizi çeker düşüncesiyle, çocuk eğitiminde yapılan yanlışların bir kısmını bir araya topladım. Faydalı olması dileğiyle...

***
-"Bir öpücük verirsen bu çikolata senin olur." demeyelim. Bu söyleme alışan çocuklar tacizciler için hep "kolay lokma"dır.

-"Ya bıraksana çocuğum, amcan/teyzen bir kere sarılsın sana." diye zorlamayalım. Çocuk birine sarılmıyorsa ya da sarılmak istenmiyorsa bir sebebi vardır.

-"Senin yüzünden annenle/babanla kötü oluyoruz. Ayrılırsak sebebi sen olacaksın." diye çocuğu sorumlu tutmayalım. Eşler arasındaki sorunların sebeplerini çocuğa yüklemek haksızlıktır.

-"Ödevini yaparsan sana para veririm.", "Akıllı olursan sana oyuncak alacağım.", "Yemeğini yersen, telefonda oyun oynayabilirsin." dedikçe, bir süre sonra "ödüllendirme sistemi" zorunlu bir iş haline gelir ve çocuk ödülsüz hareket etmez olur. Sürekliği olan bu alışveriş, ilerideki yıllarda çocuğu "pazarcı" yapar. Girdiği her ilişkide "...tamam da, burada ben kazancım ne." düşüncesiyle hareket eder.

-"El alem ne der." sözü bir çocuk için korku ve kaygı demektir. Özgüven eksikliği yaratmak demektir. Çocuk gözetlendiğini, insanlar tarafından sürekli takip edildiğini, eleştirildiğini düşünür. Beğenilmeyecek olması, eksik görülmesi, yetersiz olma kaygısı çocuğun hayal dünyasına ve kişilk gelişimine zarar verecektir.

-"Akşam baban gelsin, görürsün sen." diyen anne hem çocuğu tehdit ederek, onun korkak olmasına sebep olur, hem de güçsüzlüğünü ortaya koyar. "Akşam baban gelsin, görürsün sen." cümlesi çocuk tarafından "Ben annelik görevimi yapamıyorum. Gücüm sana yetmiyor." olarak algılanır.

-Çocuğun her istediğini almak, ağlamasın, üzülmesin, kırılmasın, diye dünyasını pahalı oyuncaklar, kıyafetler, bilgisayar ve telefonlarla doldurmak çocuğun doyumsuz biri olmasına yol açar. Her defasında istekleri azalacağına çoğalır, yetinmez ve mutlu olmaz. Çocuklar varlık gibi yokluğu da bilmeli, sabretmeyi, istedikleri için emek vermeyi öğrenmeliler. Ağlamayan gülmenin değerini bilmiyor. Her çocuk hayal kuracak ve umut edecek kadar "fakir" olmalı!

-Herhangi bir konuda iddia eden çocuğa "Tamam ama eğer dediğin gibi değilse ben sana sorarım." demeyelim. Bu sözlerle kodlanan çocuklar büyüdüklerinde haklarını arayamayan, aradıkları takdirde sorunlar yaşayacaklarına inanan pasif bireylere dönüşeceklerdir.

-Anne ve baba tarafından verilen "Sınırsız" sevgi ve anlayış çocuğun topluma uyum sağlamasının önünde engeldir. Ne yaparsa yapsın, her yaptığı "hoş görülen" çocuk, aynısını toplumdandan bekleyecek ve bunun olmadığını gördüğü zaman uzaklaşıp, içine kapanacaktır. "Kimse beni anlamıyor. Kimse beni sevmiyor." diyecektir. 

-Sürekli akıl verilen ve "Sen dur beceremezsin, ben yaparım." denilen çocuk, bir süre sonra söylenmeden iş yapmayan, hareket etmeyen biri olacaktır. Kurulunca çalışan oyuncaklar gibi, komut bekleyecektir.

- Çocuklarımızı "Paşam" ve "Prensesim." diye severken dikkat edelim. Paşalık ve Prenseslik sıfatlarıyla kodlanan çocuklar, büyüdükçe insanları sarayın hizmetçileri olarak görebilirler!

-Kurban bayramlarında uluorta yerlerde ve özellikle de çocukların gözleri önünde kesim yapılmamalı ve yapanlar da bu konuda uyarılmalı. Dile getirmek de zıorlansalar da, bu kesim anı her çocukta ayrı bir travma olarak kalıyor. Hatta bazıları buna özenerek daha sonra başka hayvanlara da zarar verebiliyor. (Hatırlayın: Çocuklar tarafından ayakları kesilen yavru köpek.) Ve hatta mümkünse, kurban kesme yerine, ailece, ihtiyaç sahibi çocuklara el uzatmak, bir fidan dikmek ya da evsiz barksız birini mutlu etmek ve çocukları iyiliklere özendirmek çok daha iyi olacaktır. 

-"Bakayım çükün yerinde duruyor mu." ya da "neredeymiş bakalım memişler." diyerek çocukların bedenlerine dokunmaktan vazgeçelim. Bu hareketlere alışan çocuklar, karşılarına çıkan tacizcileri karşı bir direnç göstermezler.

-Son günlerde, sanırım sevgilerini göstermek için sürekli çocuklarını dudaklarından öpen ebeveynler görüyorum. Her ne kadar kötü niyetle yapılmıyor olsa da, çocuk zamanla başkaları tarafından da dudaktan öpülmeyi yadırgamaz hale gelebilir.

-Çocuklara sınırlar koymaktan, ev kurallarını öğretmekten ve onlara ev işi görevleri vermekten çekinmeyelim. Çünkü sınırlar çocukları korur ve erken yaşta iş paylaşımını ve kurallara uymayı öğrenen çocuklar, ileriki yaşlarda topluma uyum sağlamakta zorluk çekmez.

-Ve en önemlisi çocuklara hayır dedikleri için kızmayalım. Hayır diyebilen, soran, sorgulayan çocuk güçlü çocuktur.

-Ayrıca, çocuğun yetişkin gibi giydirilmesi, makyaj yapılması ya da tesettüre sokulması, üstelik bir de bu görüntülerin marifetmiş gibi sosyal medyada paylaşılması her açıdan bir “insanlık suçu”dur.

Her ne kadar karşılıklı suçlamalar bitmek bilmese de, çocuğa giydirilen topuklu ayakkabı, makyaj, yetişkin kıyafeti ile türban, peçe ve çarşaf arasında “İstismar” anlamında bir fark yoktur.

Adına “Dinin buyruğu” ya da “Çağdaşlık” denilmesi, küçücük bedenler üzerinde yapılan bu “terör”ü haklı kılmaz.

Diğer yandan bu tür fotoğrafları paylaşanlar (farkında olmasalar da) hem pedofili insanlar, hem de çocuk porno siteleri için sınırsız malzeme sunmuş oluyorlar.

Çocuklar kimsenin oyuncağı değildir.
Onları bu “yetişkin kadın gibi giydirme modası”na karşı korumak, özellikle devlet başta olmak üzere hepimizin görevidir.

Sağlıklı çocuk, sağlıklı toplum, sağlıklı gelecek demektir. Geleceğimizin karartılmasına izin vermeyelim.
TAMER DURSUN.

4 Haziran 2025 Çarşamba

NASIL KANSER OLUNUYOR?

NEDEN KANSER OLUYORUZ ? BU YAZIYI OKUDUKTAN SONRA DAHA İYİ ANLAYACAKSINIZ..!

NEDEN KANSERSİN.?

Hayatında hep şeker oldu. Çayı, kahveyi şekersiz içmedin. Kahvaltıya reçelsiz ve krem çikolatasız oturmadın. Beyaz pirinç ve ekmeğin şeker olduğunu unuttun. İçinde yüksek oranda fruktoz bulunan meyveleri kiloyla yedin. İçinde glukoz ve aspartam olan ürünler tükettin. Kolanın ve gazlı içeceklerin şeker ve zehir karışımı olduğunu bile bile içtin. Önce insülin direncin başladı sonra şeker hastası oldun, 150 kilo oldun ama durmadın.
Palm yağı, ayçiçek yağı, mısır özü yağı, margarin ve trans yağ içeren ürünleri kullandın. Tereyağı ve zeytinyağı tüketmedin ki organlarından biri iflas edene kadar bunları yedin.
Paketlenmiş hazır sıvı ve katı tüm ürünlerdeki koruyucu kimyasalların seni kanser edeceğini önemsemedin. Salçanı, makarnanı, turşunu hatta, limonu sıkıp limon suyunu bile kendin yapmadın. Hazır almak kolayına geldi. Pazardan nohutunu, fasülyeni bile almadın, bunları konserve satın almak yemek basitti.
İnsanlar 4000 yıldır misvak vb. doğal malzemelerle diş fırçalarken sen gittin 35 açılı sentetik diş fırçasını ağzına soktun. O da yetmedi; bildiğimiz çamaşır deterjanının şeker ve naneyle karıştırılmış şekli olan diş macunu ile hayat boyu diş fırçaladın ve bunun bir kısmını yuttuğunu göz ardı ettin. Bal ve karbonatın dişlerini tartarlardan bile temizlediğini bilmedin ve dişleri de o macunlarla çürüttün.
Çamaşır deterjanının ve yumuşatıcının vücut ısısı ile deri tarafından emildiğini ve deri kanserinin en büyük nedeni olduğunu umursamadın. Çamaşırlarını boraks ve karbonat karışımı ile yıkayıp yumuşatıcı gözüne elma sirkesi koyarak muhteşem bir temizlik elde edeceğini umursamadın.
Bulaşık makinesine deterjan ve parlatıcı koyduğunda, o deterjanı ve parlatıcıyı yediğini fark etmedin. Deterjan yerine karbonat, parlatıcı yerine sirke koyarak hem sağlıklı hem de tertemiz bulaşıkların olacağını önemsemedin.
Evde basitçe kostik ve zeytin yağını karıştırıp kalıplara dökmek ve kendi doğal sabununu yapmak dururken, gidip içerisinde bin tane kimyasal zehir olan o sabunlarla her sabah yüzünü bedenini yıkadın. Her gün bu daha da iyi diye pazarlanan o şampuan zehirleriyle saçını yıkadın.
Evini arap sabunu gibi doğal yağlarla üretilmiş bir sabun yerine, temiz olsun diye çamaşır suyuyla sildin. O su buharlaştıkça soludun ve akciğer kanseri oldun.
Karıncaları, böcekleri, sinekleri; limon karbonat fesleğen acı biber vb doğal yollarla evinden uzak tutmadın. Bastın böcek zehrini, o ağır kimyasalları temizlesen bile gitmez bunu unuttun. Soludun ve eşyaların üzerinden ellerinle ağzına soktun. (O kadar kandırıldın ki, böcek zehrine neden böcek ilacı dendiğini bile sormadın.)
Yaşamını mahveden büyük şehirde egzoz gazı solumaya ve araba kullanmaya devam ettin.

Resmen radyoaktif olan cep telefonunu kulağına 2 saat yapıştırdın. Radyoaktif olan wi-fi (kablosuz ağ) vericisini evin içine soktun, radyoaktif olan alıcı bilgisayarı da kucağından indirmedin. Yatarken cep telefonunu hep başucunda tuttun ama uçak moduna almayı aķıl etmedin.

Hem çocuğunun odasına hem de kendi yatak odana gece lambası koydun ve geceleri açık tuttun. Bağışıklık sisteminin gelişmesini ve kanserden korunmayı sağlayan melatonin hormonunun gece uyurken zifiri karanlıkta üretildiğini hiç duymadın ya da duydun ama boşverdin.
Doğal beslenmeyen hayvanları, sebzeleri, meyveleri ve tahılları yedin ve adına da “doğal beslenme” dedin
Üzerinde “organik” yazan her gıdayı gerçekten organik sandın bunlara normalden fazla para bile ödedin ama bir gıdanın gerçekten organik sayılabilmesi için gerekli standartlar nelerdir ve aldığın organik(!) ürün gerçekten de organik midir hiç merak edip araştırmadın incelemedin.
Yiyeceklerini cam ve toprak kaplarda saklamak ve pişirmek yerine çelik ve bilmediğin kaplamalarla kaplı kaplarda pişirdin yedin. En önemlisi de mutfağının her yerine plastik, teflon ve alüminyum soktun ve çizildikçe onları da yediğini unuttun.
Denize lağım ve fabrika atıkları boşaltırken o denizden çıkan balığı yedin, midyeleri yedin.
Fast food’un her aşamasının zehir ve ölümcül olduğu bas bas bağırılırken sen tepsi kadar pizzaları götürüyordun, üç katlı hamburgerleri yuvarlıyordun.
Evine naylon torba, naylon kıyafet, sentetik ayakkabılar terlikler soktun. Kıyafetlerinde sadece pamuk, bambu lifi, keten tercih etmedin.
Sobayı attın ve evine klimayı ve bilimum elektrikli ısıtıcıyı soktun.
Toprağa dokunmuyor ve stresten gülümsemeyi unutuyorsun.
Sonuç; sokaktaki her on kişiden üçü kanser. Sen de ya bu üç kişiden birisin ya da tüm bu saydıklarımı ısrarla yapmaya devam edersen, bir süre sonra dördüncüsü de sen olacaksın… Hadi seni geçtik de kardeşim, peki ya çocuğunun suçu ne?”

Kaynak: Dr. Taner Akman

SEVDİKLERİMİZ İÇİN GELECEĞİMİZ İÇİN LÜTFEN DUYARLI OLALIM,BU GÖNDERİYİ MUTLAKA PAYLAŞALIM...

3 Haziran 2025 Salı

BALKON KAPATMA VE YARGITAY KARARI

Yargıtay'dan cam balkon kararı: Apartmanda oturanları ilgilendiriyor

Yargıtay'dan cam balkon uygulamalarıyla ilgili emsal karar. Kat maliklerinin izni olmadan yapılan kapatmalar kaçak yapı sayılacak.

Son yıllarda balkonlarını camla kapatarak yaşam alanlarını genişletmek isteyen birçok apartman sakini, bu uygulamalar nedeniyle komşularıyla anlaşmazlık yaşayabiliyor. 

Yargıtay 18. Hukuk Dairesi'nin aldığı bir karar ise, bu konuda önemli bir hukuki zemini netleştirdi. Alınan kararla birlikte, cam balkon uygulamalarının nasıl değerlendirileceği konusunda yol haritası çizildi.


BALKONLAR ORTAK ALAN SAYILIYOR 

Balkonlar, binaların dış cephesine taşan ve genellikle ortak kullanım alanı olarak nitelendirilen bölümler arasında yer alıyor.

Bu nedenle bu alanlarda yapılacak her türlü değişiklik, iç mekan tadilatlarından farklı olarak özel izinlere tabi tutuluyor. Kat Mülkiyeti Kanunu’na göre, apartmanlarda yapılacak dış cephe değişiklikleri için tüm kat maliklerinin en az beşte dördünün yazılı onayı gerekiyor. Aksi halde yapılan müdahaleler, "kaçak yapı" statüsüne giriyor.

CAM BALKON DEĞİŞİKLİĞİ MAHKEMEYE TAŞINDI 

Yargıtay’ın kararına konu olan davada, bir apartman sakini, başka bir kat malikinin balkonunu projeye aykırı biçimde camla kapattığını ve bu durumun düzeltilmesini talep etti. Ancak ilk derece mahkemesi, balkonun daireye dahil edilmesinin ruhsata tabi olmadığı ve benzer uygulamaların diğer dairelerde de yapıldığı gerekçesiyle davayı reddetti.

YARGITAY'DAN AÇIK UYARI 

Yargıtay 18. Hukuk Dairesi, bu kararı bozarak önemli bir değerlendirme yaptı. Kararda, cam balkonla kapatılan alanın yapısal bir değişiklik yarattığı ve bina bütünlüğünü etkilediği gerekçesiyle, bu işlemin diğer kat maliklerinin beşte dördünün yazılı izni olmadan yapılamayacağı vurgulandı.

PVC veya cam malzeme kullanılması, işlem ruhsata tabi olmasa bile durumu değiştirmiyor. Bu tür müdahalelerin “sabit eser” niteliği taşıdığı ve izinsiz yapılamayacağı belirtildi.

CAM BALKON YAPTIRMAK İSTEYENLER DİKKATLİ OLMALI 

Yargıtay’ın bu kararı, cam balkon uygulaması yaptırmak isteyen apartman sakinleri için bağlayıcı nitelikte. Ortak alanda yapılacak her türlü müdahalenin hukuki zemine oturtulması gerektiği ve komşuların büyük çoğunluğunun yazılı izninin alınmasının zorunlu olduğu net bir şekilde ifade ediliyor.

Aksi takdirde, yapılan işlem kaçak yapı sayılarak, eski haline getirilmesi gerekebilir.

Alıntıdır.