Translate

23 Aralık 2023 Cumartesi

TÜRKİYE İSTANBUL KÜÇÜKÇEKMECE ATAKENT MAHALLESİ

21 Aralık 2023 Perşembe

@MUSTAFAYILMAZTOK sûz-nâk şarkı

18 Aralık 2023 Pazartesi

NARDUGAN BAYRAMI

NARDUGAN,
ÇAM SÜSLEME VE AYAZ ATA
SÜMEROLOG MUAZZEZ İLMİYE ÇIĞ. 

Kabul edilenin tersine çam ağacı süslemenin eski bir Türk geleneği olduğunu savunan Sümerolog Muazzez İlmiye Çığ, bu geleneği Avrupa’ya Türklerin aktardığını belirterek şunları söylemektedir:

“Çam ağacı süslemek tamamıyla bir Türk  geleneğidir. Türk inancında yerin göbeğinden göğe çıkan bir ağacın varlığı kabul edilir. Bu, yaşam ağacıdır. Bu ağaç Sümerlerde de vardır. 

22 veya 23 Aralık’ta güneş daha uzun sürelerle dünyayı aydınlatmaya başlar ve günler uzamaya başlar. Gün ile gece sürekli kavga halindedir. 21 veya 22 Aralık’ta gün geceyi yener. Bunu yeniden doğuş Bayramı olarak adlandıran Türkler, bir bayram olarak kutlar. 

Türkistan’da Akçam denilen bir ağaç varmış ve bu ağaç başka yerde yetişmezmiş. Akçamı getirip eve koyarlar ve akçamın altına o yıl Tanrı onlara güzel şeyler verdi, güzel bir yaşam verdi diye Tanrı’ya hediyeler koyarlar. Dallarına da ertesi yıl için Tanrı’dan diledikleri şeyler, adak olarak istedikleri şeyler için bez ya da kurdela bağlarlar. O günlerde büyük bayram, şenlik yaparlar. Aileler toplanır, büyükler ziyaret edilir, özel yemekler yenilir ve güzel elbiseler giyilir. 

Bu gelenek Türkler yoluyla Avrupa’ya geçmiştir. Konunun Noel’le bir ilgisi yoktur. Hırıstiyan ükeleri son zamanda da bunu da doğrulamaktadır. İznik Konsili’nde (332) pagan geleneği olarak görülen bu geleneği İsa’nın doğuşu (25. Aralık) olarak kabul ederler ve bu gelenek Hıristiyanlara geçer. Ama Hıristiyanlar da ağaç süsleme pek yoktur. Ilk kutlamalar 16. yy’da Almanya’da başladığını biliyoruz. Bu gelenek sonra Fransa’ya ve oradan bütün yeryüzüne yayılır.”

Türkler’de Soğuk Hanı olarak bilinen Ayaz Ata, soğuk havalarda ortaya çıkan ve yoksullara yardım eden biri olarak ünlenmiştir. Türk halkı olan Etrüsklerin dilinde Ays, iye (kutsal/koruyucu ruh) demektir. Aysuna ise,  iye anlamına gelen Ays'ın yani “iyenin” demektir. Etrüskçe Aysuna sözü, günümüze bir kız adı olan Aysun olarak kalmıştır. 

Orta Asya Türk mitolojisinde Ay ışığından yaratıldığına inanılan Soğuk iyesinin adı Ayas'tır ve soğuk havaya neden olduğuna inanılmıştır. Yakıcı soğuk anlamına gelen “ayaz”, Ayın gökte rahtalıkla görüldüğü açık havalarda meydana geldiği için, soğuk havayı Ayas'ın gönderdiği düşünülmüştür. 

Anlaşıldığı kadarıyla antik Türklerin “iye” anlamında kullandıkları Ays sözü, daha sonra Orta Asya'da Soğuk İyesi Ayas'a dönüşmüştür. 

Hıristiyanlıkta bahsedilen Noel'den az bahsedersek kaynaklarda böyle geçmektedir:

Noel (St. Nikolaus), Türkiye'de Likya'da Patara'da 280/286 civarında doğdu ve bugün Kale'de Türkiye'de bulunan Kocademre, Myra'da 345-351 arasında öldü.
Noel (St. Nikolaus) hemen hemen tüm zorluklarda yardımcı olarak kabul edilir. 1555'ten beri, Noel ( St. Nikolaus) çocuklar için bir hediye taşıyıcısı olmuştur. Alıntı.

30 Kasım 2023 Perşembe

NEREDEYDİK ....

Atatürk yurt içi gezilere çıktığı bir gün Mersin de;şehirde ki büyük gösterişli binaları gördüğünde yanındakilere sorar;
                 -Bu köşk kimin? Kirkor'un...
                 -Ya şuradaki koca bina? Yorgo'nun...
                 -Peki şu? Salamon'un...
                
Atatürk artık sinirlenerek sormuş:
                 -Onlar bu binaları yaparken sizler nerelerde idiniz!?
                    
Toplanan kalabalık arasından üstü başı dökük bir köylünün cılız sesi duyulur. 
                   - Biz mi nerede idik Paşam!
                   - Biz Yemen'de, Tuna boylarında, Balkanlarda, Kafkaslarda, Arnavutluk dağlarında,Çanakkale'de,Sakarya'da bunların akrabaları ile savaşıyorduk Paşam savaşıyorduk!...
                 
Atatürk hatıralarında: ''...Hayatımda cevap veremediğim yegane insan bu aksakallı adam olmuştur'' der.

vicks kafur

VICKS çocukluğumuzdan günümüze kullanılan bir merhemdir. İçinde bulunan kafur ve mentol sayesinde sürülen noktalarda ki kılcal damarları genişleterek toksin attırır ve ağrıyı azaltır. Ayrıca ökaliptol, terebentin, mentol sayesinde solunum yollarını düzenler, ++

akciğerlerde salgıyı arttırır. VICKS'i sadece solunum yolları için kullanıyorsanız yanılıyorsunuz. İşte, VICKS'in bilinmeyen faydaları;
Gece yatarken ayak tabanlarınıza VICKS sürün, ovalayarak yedirin ve çoraplarını giyin.

Öksürüğünüz varsa hemen kesildiğini fark edeceksiniz. Özellikle gece oluşan öksürükleri bu uygulama hemen durdurur.
Uzun yürüyüşler ve spor sonrası oluşan kas ağrılarında Vicks ağrıyı giderir ve rahatlatır. Bu nedenle ağrıyan kaslarınızın üzerine
merhemi yedirerek sürmek çok etkilidir.

mantar
Ayak tırnaklarınızda tırnak mantarı varsa, Viks'i kullanın. Tırnaklara yaklaşık 2 hafta kadar viks sürdüğünüzde zamanla rengi koyulaşacak ve mantarlar ölecektir. Normal ve sağlıklı tırnaklar çıkmaya başlayacaktır.

Darbe sonucu veya düşme ile oluşan morarmalar da ve şişmeler de kullanılan viks, bölgeyi rahatlatır. Morluklar oluşmaz, şişmeler iner. Baş ağrısında alnınıza süreceğiniz bir miktar viks, basıncı azaltarak ağrıyı hafifletir.

Uyku probleminiz varsa, ılık su içine atılan viks'i odanızda bırakın. Viks'in buharı odayı doldurduktan sonra çok rahat uyuduğunuzu fark edeceksiniz.
Enfeksiyon kapmayı önlemek için yaralandığınızda viks kullanabilirsiniz.

Evinizde kedi besliyorsanız, kediler tırmalamayı severler. Kedinizin en çok tırmaladığı alana bir parça viks kullanın. Kokusu kedinizin o noktaya gitmesini engelleyecektir.

Bir kene tarafından ısırıldığınızı fark ederseniz hemen oraya viks sürün.
Güçlü olan kokusu kenenin hemen kendini bırakmasını sağlayacaktır.
Sivrisinekler tarafından çok ısırılıyorsanız açıkta kalan yerlerinize bir miktar viks sürün. Sivrisinekler sizi ısırmayacaktır. Ayrıca sivrisinek Isırığına sürülen viks, kaşıntıyı keser.

Gripseniz ve kendinizi kötü hissediyor ve hırıltılı öksürüğünüz varsa, göğsünüze veya sırtınıza viks sürün. Birer gazete kağıdı ile üstünü kapatın ve kıyafetlerinizi giyin. Göğsünüz yumuşayacak ve öksürük ortadan kalkacaktır.

Alıntı....

24 Kasım 2023 Cuma

gençliğe sesleniş

EY TÜRK GENÇLİĞİ!

Birinci vazifen, Türk istiklalini, Türk Cumhuriyetini ilelebet muhafaza ve müdafa etmektir. Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegane temeli budur. Bu temel, senin en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek dahili ve harici bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklal ve cumhuriyeti müdafa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için içinde bulunacağın vaziyetin imkan ve şeraitini düşenmeyeceksin. Bu imkan ve şerait çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklal ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde iktidara sahip olanlar gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri, şahsi menfaatlerini müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhid edebilirler. Millet fakrü zarüret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir.
Ey Türk İstikbalinin evladı! İşte bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen; Türk İstiklal ve Cumhuriyetini kurtarmaktır. Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur!
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK   

Atatürk

11 Kasım 2023 Cumartesi

BEYAZ GÜL

BEYAZ GÜLÜN HAZİN ÖYKÜSÜ ”Atatürk’ün naaşı, 10 Kasım 1953 tarihinde , Etnografyadaki geçici kabrinden alınarak , törenle Anıtkabir’e nakledilmişti . Artık 10 Kasım günü Atatürk’ü anma törenleri burada yapılacaktı. 10 Kasım’dan bir gün önce , Latife Hanım’ı Ayaspaşa’daki baba evine genç bir hanım ziyarete gelmişti . Jale Tulga ( Org. Refik Halit Tulga’nın eşi ) Latife Hanım hastaydı, evden çıkmıyordu . Evin, üst katı alt kata bağlayan o görkemli merdiveninin başında, Latife Hanım ve onu ziyarete gelmiş bir genç kız duruyordu . Kırmızı halı kaplı merdivenin en üst basamağında, oymalı tırabzan başını tutmuş olan Latife Hanım, yorgun, hüzünlü, düşünceli genç konuğu ile vedalaşıyor. Bu genç hanım da Latife Hanım’ın elini öpüyor. Latife Hanım, bu eli uzun süre bırakmıyor ve sonra “Beni mutlu ettin . Teşekkür ederim . İyi ki geldin ,” diyordu . ‘Rica ederim efendim. Asıl ben size teşekkür borçluyum. Yarın Ankara’ya gidiyorum. Bana bir emriniz olabilir mi Ankara’da efendim ?’ Latife Hanım, genç kızın gözlerinden yüreğine bakıyor; dipten ve derinden dikkatle, “Ankara’ya öyle mi ? Kim bilir ne kadar değişti koca Ankara ? O şehri öyle merak ediyorum ki !” diyor. “Evet. Demek bana, ‘Bir isteğin var mı ?’ diyorsun. Pekâlâ. İşte sana bir sır daha doğrusu bir emanet. Yıllardan beri gerçekleştirmek istediğim bir şey vardı cesaret edip kimseye söylemediğim .” ‘Emredin efendim. Ben size hizmete hazırım, biliyorsunuz . İkisi de çok heyecanlıydı. Latife Hanım gülümsemeye çalışıyordu “Estağfurullah. Sadece bir rica… Ankara’da… Bir çiçekçiden, bir tek beyaz gül al lütfen . Ama bir tek. Onu Anıtkabir’e götür ve Mustafa Kemal’in mübarek kabrinde, yere bırak . Ayak ucuna . Kimden geldiğini o anlar, ama sen yine de , bunu Latife gönderdi der misin ? ALINTIDIR.

3 Kasım 2023 Cuma

UNESCO 1976

Yıl 1976 UNESCO, üyelerine bir öneriyle gelir. Öneri paketindeki bir cümleyi sizlere okumak istiyorum. Diyor ki "Bu gün UNESCO'nun üzerinde çalıştığı bütün projelerin isim babası Mustafa Kemal'dir." Peki Öneri nedir? Öneri, onun doğumunun yüzüncü yılında, 152 üyesi vardı, UNESCO'nun 152 ülkenin devletleri ayni anda kutlasın önerisidir. Birden İsveç delegesi ayağa kalkar ve şöyle söyler: "Ne yani dünyada bu kadar devlet adamı var hepsinin doğum gününü böyle kutlayacak mıyız?" Rus delegesi ayağa fırlar yumruğunu masaya vurur, ve 152 ülkenin delegelerine aynen şöyle söyler; "Genç delege arkadasım hatırlatmak isterim ki ATATÜRK öyle dünyadaki herhangi bir lider değildir, bırakın onu bir yıl anmayi her ülke her problemimizde çare olarak aramaliyiz".. Sonra ne mi olur? UNESCO tarihinde ilk ve tektir hiç negatif oy yok, hiç çekimser oy yok 152 ülke şu metne imza atar; Hani İsveç delegesi demişti ya "ne yani" diye. O İsveç delegesi bu imzanın atıldığı gün mikrofona gelir ve aynen şunları söyler; "Ben ATATÜRK'ü inceledim bütün ülkelerden özür diliyor ilk imzayı ben atıyorum" İşte o muhteşem belge diyor ki; "ATATÜRK KİMDİR ; ATATÜRK ULUSLARARASI ANLAYIŞ, İŞBİRLİĞİ, BARIŞ YOLUNDA ÇABA GÖSTERMİŞ ÜSTÜN KİŞİ, OLAĞANÜSTÜ DEVRİMLER GERÇEKLEŞTİRMİŞ BİR İNKİLAPÇI, SÖMÜRGECİLİK VE YAYILMACILIĞA KARŞI SAVAŞAN İLK ÖNDER, İNSAN HAKLARINA SAYGILI, DÜNYA BARIŞININ ÖNCÜSÜ, BÜTÜN YAŞAMI BOYUNCA İNSANLAR ARASINDA RENK, DİL, DİN, IRK AYIRIMI GÖSTERMEYEN, EŞİ OLMAYAN DEVLET ADAMI, TÜRKİYE CUMHURİYETİNİN KURUCUSU" Bir filozof der ki "bir ülke için kıstas aradığınız zaman o ülkenin en büyük liderini gözden geçirin." şu anda kıstas arayan ülkelere sanıyorum bundan daha iyi bir metin gösteremeyiz.. İşte bu metin 152 ülke tarafından imzalanmıstır. Eşi olmayan devlet adamı metni. (Prof. Dr. İlnur Güntürkün KALIPÇI'nin yazısından)...

EĞİTİM

GÜNÜN ÖĞRETİSİ: Bir gün yaşlı bir münzeviye sorarlar: ( Münzevi Arapça kökenli bir kelime olup, insanlardan kaçan, yalnız yaşamayı tercih eden insan anlamındadır. ) "Sürekli yalnız olmaktan bıkmıyor musun?" Münzevi cevap verir: - "Yapacak çok işim var. İki şahin eğitmem gerekiyor. Ve iki kartal. İki tavşan sakinleştirmek ve yılanı eğitmek. Eşeği motive etmek ve aslanı evcilleştirmek." + "Ama senin etrafında hiç hayvan göremiyoruz!" "Neredeler?" - "Onlar içimizde yaşayan hayvanlar." "İki şahin gördükleri herşeye saldırıyor. İyi-kötü, faydalı-zararlı. Onlara ayırt etmeyi öğretmeliyim. Çünkü onlar benim gözlerim." "İki kartal dokundukları herşeyi mahvediyor, yaralıyor, parçalıyor. Onlara hizmet etmeyi ve zarar vermeden yardım etmeyi öğretmeliyim. Çünkü onlar benim ellerim." "Tavşanlar her zaman kaçar, korkar ve saklanır. Onları sakinleştirip, zor durumlarla başa çıkmayı öğretmeliyim, beladan kaçmayı değil.Çünku onlar benim ayaklarım." "En zor kısmı yılanı izlemek. Sıkı bir kafeste, güvenli bir şekilde kilitli olsa da, her zaman saldırmaya, sokmaya, yakın olan herkesi zehirlemeye hazır. Bu yüzden onu takip edip, disiplinli olmalıyım. Çünkü bu benim dilim." "Eşek herkesin bildiği gibi çok inatçı, sonsuza kadar yorgun ve işini yapmak istemiyor. Bu yüzden ona şükretmeyi ve akışta olmayı öğretmeliyim. Çünkü bu benim vücudum." "Ve sonunda kral olmak ve herkese emretmek isteyen bir arslanı evcilleştirmek istiyorum. Gururlu, kibirli ve dünyanın kendi etrafında dönmesini istiyor. O aslanı terbiye etmeliyim. Çünkü bu benim egom." "Gördüğünüz gibi yapacak çok işim var" Alıntı Görsel : Kendisini münzebi olarak tanımlayan Lev Nikolevic Tolstoy

24 Ekim 2023 Salı

D O K T O R T E C R Ü B E S İ

Dr. Yanılıyor Olamaz. 😊😊😊 105 yaşında Ölen Japon Doktordan İlginç Açıklamalar S: Doktor, kardiyovasküler egzersizin ömrü uzatabileceğini duydum. Bu doğru mu? A: Kalp sadece şu kadar atar sonra durur, o kadar... Egzersiz yaparak zaman kaybetmeyin. Her şey eninde sonunda yıpranır. Kalbi hızlandırmak daha uzun yaşamanızı sağlamaz; Bir arabanın ömrünü daha hızlı sürerek uzatırsın demek gibi. Daha uzun yaşamak ister misiniz? Yan gelip yatın. S: Alkol alımımı azaltmalı mıyım? A: Ah hayır. Meyveden yapılır şarap. Meyve çok iyidir. Viski sonuç olarak damıtılmış şarap, bu ise meyvenin özünü içtiğiniz anlamına gelir ki faydalı bişeydir. Bira da tahıldan yapılır. Tahıl da iyidir. Yapıştır yürü! S: Düzenli bir egzersiz programına katılmanın avantajlarından bazıları nelerdir? A: Bir tane bile düşünemiyorum, üzgünüm. Felsefem: Acı yok..her şey güzel! S: Kızarmış yiyecekler sizin için kötü değil mi? A: ANLAMIYORSUNUZ! Bitkisel yağda kızartılmış yiyecekler. Daha fazla sebze almak nasıl kötü olabilir? S: Çikolata benim için kötü mü? A: Deli misin?!? HEL-LO-O!! Kakao çekirdeği! Başka bir sebze! Kendini iyi hissettiren en iyi yiyecek! S: Yüzmek vücudunuza iyi geliyor mu? A: Yüzmek şekil yapmak için iyiyse, bana Balina'yı açıkla. S: Forma girmek yaşam tarzım için önemli mi?* A: Merhaba! 'Yuvarlak' da bir şekildir! Pekala... Umarım bu, yiyecek ve diyetler hakkında sahip olabileceğiniz tüm yanlış anlamaları ortadan kaldırmıştır. Ve Hatırla: *Sonunda Japon Doktor özetledi: Bak Arkadaş! Hayat, çekici ve iyi korunmuş bir bedenle güvenli bir şekilde mezara gitme yolculuğu DEĞİLDİR!- Bir elde bira - bir elde çikolata - Vücut tamamen tükenmiş, tamamen yıpranmış ama "Vay bee!, hayat nasıl bir yolculuktu" diye bağırıyor!!!!!* Ne istersen ye çünkü yine de Öleceksin, motivasyonel konuşmacıların seni aldatmasına izin verme. 1. Koşu bandının mucidi 54 yaşında öldü 2. Jimnastiğin mucidi 57 yaşında öldü 3. Dünya vücut geliştirme şampiyonu 41 yaşında öldü 4. Dünyanın en iyi futbolcusu Maradona, 60 yaşında öldü. ANCAK 5. KFC mucidi 94 yaşında öldü. 6. Nutella markasının mucidi 88 yaşında öldü 7. Düşünsenize, sigara üreticisi Winston 102 yaşında öldü 8. Afyonun mucidi 116 yaşında bir depremde öldü. 9. Hennessey mucidi 98 yaşında öldü. Yav bu doktorlar, egzersizin ömrü uzattığı sonucuna nasıl ulaştı? Tavşan sürekli zıplıyor ama sadece 2 yıl, hiç egzersiz yapmayan kaplumbağa ise 200 yıl yaşıyor. Öyleyse biraz dinlenin, Rahatlayın, Sakin kalın, yiyin, için ve hayatınızın tadını çıkarın. SEVDİM BEN BU JAPON DOKTORU Alıntı

20 Ekim 2023 Cuma

H A C E mi H A. C I mı ?

HACE mi, HACI mı Hep söyleriz ama kimdir ,nedir neyin nesidir bu Hace Yada halk arasında yerleşik ismi İle Hacı Bektaş-i Veli.. araştırdım ve Meraklı olanlar okusun diye sayfama aldım.. işte bir tarih derlemesi ; - HACE BEKTAŞİ VELİ ‘Mİ? - HACI BEKTAŞİ VELİ ‘Mİ? Doğru olan Namı: HACE Bektaş-i Veli "Eline, Beline, Diline Sahip Ol" derken, Aslında bizlere ne demek İstemişti? Halk arasında; Eline sahip ol... Hırsızlık yapma. Diline sahip ol... Kötü söz söyleme. Beline sahip ol... Zina yapma. Genel anlamda bu şekilde kabullenilmiş ve yaygın olarak kullanılmış bir Hace Bektaş-i Veli sözü bu. Ancak Gerçek anlamda Hace Bektaşi Veli bu sözden yukarda verdiğimiz anlamı kast etmemiştir. HACE BEKTAŞİ VELİ' NİN gerçek maksadı nedir... ÖNCELİKLE: “Hacı” değil, “Hace” Evet... Aslı böyledir ama O' nun söylemlerini ve hayat felsefesini "eline, beline, diline sahip ol" diyerek basite indirgediğimizden ötürü, hacılıktan, hocalıktan çok daha ciddi ve üstün bir sıfat olan "Hace" sıfatını da "hacı" olarak değiştirmiş, dönüştürmüş bir toplumuz... Şüphesiz ki Hace Bektaş-i Veli’nin bu sözleri günümüzde kullanıldığı anlama geliyor olsa da, Aslında bu söz daha başka bir derinlik içeriyor... HACE, Anadolu Türkmenlerine o dönem şartlarını göz önüne aldığımızda derin bir mesaj veriyordu. Şöyle ki; Hace Bektaşi Veli’nin dönemi Anadolu’ nun Moğol istilası ile yanıp kavrulduğu, ihanetin, kahpeliklerin kol gezdiği bir dönemdi. Konya’daki Selçuklu Sarayı Moğolların kuklası haline gelmişti. Moğol istilasına direnen, örgütlenen Türkmenler Selçuklu saray yönetiminin Moğol işbirlikçisi yöneticilerinin ihaneti sonucu, devlet eliyle katledilir olmuştu... Bunun en bilinen örneği Karamanoğlu Mehmet Bey’dir. Karamanoğlu Mehmet Bey, Selçuklu sarayının Farsçayı resmi dil yapmasına karşılık; Karaman oğlu Mehmet Bey' de “Bugünden sonra divanda, dergâhta ve bargâhta, mecliste ve meydanda türkçeden başka dil kullanılmayacaktır...” fermanını yayınlamıştı. Aynı zamanda Devletin içinde ki Moğol işbirlikçileri ilede amansız bir mücadeleye girişmişti. Karamanoğlu Mehmet Bey bunlara karşı mücadele etmiş ve şehit olmuştur. Diğer isimlerden biri de, “Ahi Evran” dır... Ahi Evran (Evren) da tıpkı Karamanoğlu Mehmet bey gibi Türk ve Türkmen düşmanı bu şer ittifakıyla mücadele etmiş ve şehit düşmüştür. İşte, Hace Bektaş Veli’nin bu sözlerinin altında bir Türk Milletinin kavgası, bir milletin mücadelesinin özü yatar... "Eline sahip çık" ifadesindeki "el", "il" dir. Yani yurt, vatandır... HACE, "ELİNE SAHİP ÇIK" derken. "İline, vatanına sahip çık demiştir." Hace Bektaş... “Beline sahip çık" ifadesindeki "Bel", “toprak" tır. Toprak Türk milleti için kutsaldır. "TOPRAK" Vatandır. Hace, Türk Milletine toprağına (beline) Vatanına sahip çık demiştir. Toprak bellenirse yani işlenirse ürün verir... İşini, toprağını boş bırakma, uğraşından geri kalma, toprağını işle, üretim yap toprağına sahip çık demiştir. HACE BEKTAŞ, "Diline sahip çık" ifadesindeki "dil", ağzımızın içindeki organ değil, Konuştuğumuz dildir. Yani lisanımızdır. TÜRKÇE DİLİMİZDİR... Lisanına, güzel Türkçemize sahip çıkın ki Farsçanın resmi dil olması karşısında dilimiz, lisanımız kaybolmasın demiştir. HACE BEKTAŞ-İ VELİ... Ne de güzel söylemiş, Lakin manasını kavrayan çok az kişi olmuştur. İşte Hace Bektaş Veli’nin bu sözlerinin anlamını kavrayanlardan biri de; vatanına, toprağına, lisanına sahip çıkmak için 19 mayıs 1919' da Samsun’ a çıkan ve milli mücadeleyi başlatan ulu önder Atatürk’tür. Amasya, Erzurum ve Sivas kongrelerinde vatanın düşman işgalinden kurtarılması için çalışmaları başlatan ve örgütlenmeyi sağlayan ulu önder, işte bu sözün manasını kavradığı için Ankara’ya gelişinden önce 22 ve 23 Aralık 1919 tarihlerinde Hacı Bektaş İlçesine uğramış, Hace'nin dergâhında 2 gün kalmıştır. O zaman; Ahi Evran gibi ol, "beline" sahip çık... Karamanoğlu Mehmet Bey gibi ol, "diline" sahip çık... Mustafa Kemal ATATÜRK gibi ol, eline/iline/diline, sahip çık... Ey Türk Milleti; Eline, beline, diline sahip çık, Uyuma Türk milleti... Kaynak: Osmanlı-Türkçe Sözlük, VIII. Baskı, Mustafa Nihat Özön, İnkılap Kitapevi *Hace*: Efendi, ağa, sahip, öğreten, öğretmen, hoca anlamındadır...🙏🙏💖💖 Ali Aksakal

2 Ekim 2023 Pazartesi

L İ D E R S E Ç İ M İ

Hayatında hiç Türkiye'ye gelmemiş, Amerikalı bir psikiyatri profesörü, Adı Arnold Ludwig, bir kitap yazıyor... Adı "Dağın Kralı" King of te Mountain" Dünyada ülke yönetmiş politikacılarla ilgili bu kitap, 20. Yüzyıl'da dünya liderleri ile ilgili bir seri araştırmayı kapsıyor... Bu çalışması 18 yıl sürüyor. Dünyadaki tüm liderler arasında 2000 kişi değerlendiriliyor.Örneğin, en çok Roosvelt ve Mao 30'ar puan almışken, Nehru'ya 25, Churchill'e 22, Kennedy'ye 15 puan veriliyor. Sadece bir tek lider 31 puanla ilk sırayı alıyor. Bu kapsamlı araştırma sonunda öne çıkan 377 devlet adamı belli ölçütlere göre tekrar değerlendiriliyor. Öne çıkan liderlerin hepsine aynı olmak üzere 200 kadar değişik kıstas uygulanıyor. Bu kıstaslara göre 1'den 31'e kadar değişen puanlar verilip değerlendiriliyor. Uygulanan testin tam adı “Political Greatness Scale” olarak tanımlanıyor ve buna göre sıralama yapılıyor. Bu lider “Visionary” (ileriyi gören, öngörülü, büyük görüş gücü olan) sıfatıyla, 20. Yüzyıl'ın en büyük devlet adamı unvanına layık görülüyor... Evet, işte o lider devlet adamı "Mustafa Kemal Atatürk'tür." Mektubu bize yazan Prof. Vural Cengiz;“En ilginç olan husus, yazılı ve görüntülü Türk medyasının bu haberi hak ettiği gibi duyurmamış olması” diyor ve ekliyor: “Türk halkı, gurur duyduğu Ata'sı hakkındaki bu güzel haberden mahrum bırakıldı. Bizlerin ilk görevi insanlarımızdan gizlenen bu gerçek bilgileri tüm millete iletmek.

24 Eylül 2023 Pazar

K A R A D U T

KARADUT Karadutum, çatal karam, çingenem Nar tanem, nur tanem, bir tanem Ağaç isem dalımsın salkım saçak Petek isem balımsın a gülüm Günahımsın, vebalimsin. Dili mercan, dizi mercan, dişi mercan Yoluna bir can koyduğum Gökte ararken yerde bulduğum Karadutum, çatal karam, çingenem Daha nem olacaktın bir tanem Gülen ayvam, ağlayan narımsın Kadınım, kısrağım, karımsın. II Sigara paketlerine resmini çizdiğim Körpe fidanlara adını yazdığım Karam, karam Kaşı karam, gözü karam, bahtı karam Sıla kokar, arzu tüter Ilgıt ılgıt buram buram. Ben beyzade, kişizade, Her türlü dertten topyekün azade Hani şu ekmeği elden suyu gölden. Durup dururken yorulan Kibrit çöpü gibi kırılan Yalnız sanat çıkmazlarında başını kaşıyan Artık otlar göstermelik atlar gibi bedava yaşayan Sen benim mihnet içinde ya
nmış kavrulmuşum N’etmiş, n’eylemiş, n’olmuşum Cömert ırmaklar gibi gürül gürül Bahtın karışmış bahtıma çok şükür. Yunmuş, yıkanmış adam olmuşum. Karam, karam Kaşı karam, gözü karam, bahtı karam Sensiz bana canım dünya haram olsun. ___Bedri Rahmi Eyüpoğlu

9 Eylül 2023 Cumartesi

İzmir'in Dağlarında çiçekler ne pahasına açmış...

Teğmen Yıldırım toprağa düşerken... 30 kadar Yunan askeri..savunmasız Kuzuluk Köyü'ne girdi... Gözleri Fatma'ya takıldı.. 15'indeydi... “Taze incir gibi” dediler, sırıtarak… Kaçtı Fatma, evine kapandı,..kapıyı kilitledi.. Omuzladılar... Açılmadı... Yakalım dediler, evi yakalım, nasıl olsa çıkar... Çaktılar kibriti, alev alev… Çıkmadı Fatma.. Teğmen Şevket o sırada Uşak'tan geçiyordu. Sakarya'da şehit düşen Yüzbaşı Basri'nin anacığı yakaladı kolundan,..“Basrim nerde?” diye sordu. İçi çekildi Şevket'in, boğazı düğümlendi. “Arkadan geliyor ana” dedi... Söyleyemedi gerçeği… Ve, ömrünün sonuna kadar unutamadı bu yalanını, “kendimi asla affetmedim” diye yazdı, o güne dair hatırasını.. İstanbul'daki işgal kuvvetleri komutanı general Charpy.., öfkeden deliye dönmüştü... Elindeki haritayı yırttı, fırlattı attı.., “bu hızla yarın İzmir'e girerler” dedi.. İnanamıyordu. 250 bin kişilik devasa ordu.. Fahrettin Altay'ın süvarileri tarafından darmadağın edilmişti... Hayalet gibi, bi ordan bi burdan çıkıyorlar, birliklerin arasına dalıyorlar.., hızar gibi biçiyorlar, blok halinde hareket etmesi gereken orduyu, lokma lokma bölüyorlardı.. Kaçıyordu Yunan.. Ecel peşlerinde.. Ve, 9 Eylül… Çiçekler açıyordu İzmir'in dağlarında.. Bornova'dan boşaldılar aşağıya, dörtnala… Sonradan adı Kahramanlar olan semte geldiler. Ödenecek bedel vardı daha… İkinci tümen dördüncü alaydan Konyalı Mehmet.., Akşehirli Hakkı,.. Avanoslu Ahmet.., son şehitlerimiz… Bugün anıtları var orada. “Vatan ve Namus” yazıyor altında... Yüzbaşı Şerafettin, teğmen Ali Rıza, teğmen Hamdi, bismillah ilk iş, koştular Hasan Tahsin'in düştüğü yere, hükümet konağının alnı kabağına diktiler al sancağımızı... Minarelerden ezan sesi yükselirken, Belkahve'deydi Mustafa Kemal, İzmir'i seyrediyordu... Nif'te kendisi için hazırlanan bağevine gitti... Tek kat, taş, penceresiz, gaz lambasının ışığıyla aydınlanan, buram buram Ege kokan bağeviydi. Yorgundu. Yemek getirdiler, yemedi. Cıgara çıkardı. Kahve istedi. “Biliyor musun İsmet” dedi… “Bir rüya görmüş gibiyim.” Karabasanla başlayan, 3 yıl 3 ay 22 gün süren, mucizeyle biten bir rüya… Çiçekler açıyordu İzmir'in dağlarında. Karşıyaka'ya Alsancak'a Kadifekale'ye dalan süvarilerimiz, gözlerine inanamıyordu bu arada… Bütün şehir ay-yıldızlı bayraklarla donatılmıştı. Adeta “gelincik tarlası”na dönmüştü. Ne var bunda şaşılacak derseniz… İşgal edilir edilmez, evler didik didik aranmış, bütün bayraklara süngü zoruyla el konulmuş, ibreti alem için sokaklarda yakılmıştı.. E peki şimdi bu kadar bayrak nerden çıkmıştı..? Vaziyet kısa süre sonra anlaşıldı... Üç yıldır yokluk içinde yaşayan İzmirli kadınlar, bütün eşyalarını yok pahasına satmış, beyaz patiskalarını, kırmızı masa örtülerini saklamış, asla satmamış, yarıdan keserek, komşularıyla değiş tokuş etmiş, sabırla o geceyi beklemişti. O gece, 8 Eylül 1922'ydi.. Çıkardılar sandıklarından, kırmızı'nın üstüne beyaz ay-yıldız'ı diktiler… Bugün 9 Eylül... İzmir'in düşman işgalinden kurtuluşunun yıldönümü...Başta Gazi Mustafa Kemal Paşa olmak üzere bütün kahramanların şehitlerimizin.. gazilerimizin ruhları şad olsun.. '' Hilal ine yıldızına iyi bakın.. o Hilal ki bir milletin ışığı.. o yıldız ki pusulası..''

30 Ağustos 2023 Çarşamba

BÜYÜK ZAFER İN KISA HİKAYESİ

27 Ağustos 1922 sabahı Mustafa Kemal Paşa'ya telefonda kuşattıkları tepeyi yarım saat sonra alacaklarını bildirmesine rağmen bunu başaramayınca intihar ederek hayatına son veren Miralay Reşat (Çiğiltepe)’a; Özellikle cephenin biraz gerisinde yüksekçe bir yere oturup tabancalarını dizlerine koyarak "Geri çekileni vururum" mesajı vermesi ve birkaç sefer geriye kaçan askerler üzerinde bunu bizzat uygulamasıyla “Deli Halit” lakabını alan Mirliva Halit (Karsıalan)’e; Kütahya'nın Emet ilçesinden kendisi, Emet halkı ve süvarileri tarafından kaçırılan Yunan ordusunu kovalayarak İzmir’e giren ilk süvari birlikleri komutanı Ferik Fahrettin (Altay)’e; Demiryollarının kesiştiği yer olan Eskişehir'e bir üs kuran ve savaş boyunca derme çatma trenlerle cepheye asker, cephane, malzeme nakleden; ray döşeten; gerektiğinde ray ve vagonlardan çelik söktürüp kılıç yaptıran miralay Behiç Bey’e; İstanbul'dan bizzat kendisine gönderilen ve Mustafa Kemal Paşa'yı tutuklamasını emreden telgrafa rağmen “Ben ve kolordum emrinizdedir Paşam!” sözünü söyleyerek Mustafa Kemal Paşa'nın emrine giren Birinci Ferik Musa Kâzım (Karabekir)’a; İzmit ile Adapazarı'nı geri alıp, Sakarya Meydan Muharebesi'ne katılarak üstün başarılar kazanan Birinci Ferik Kazım Fikri (Özalp)’ye; Birlikleri ile İzmit ve adapazarı üzerinden Bilecik ve Eskişehir istikametine ilerleyen İngiliz kuvvetlerine Geyve yakınlarında ateş açarak onları durdurup geri püskürten ve Türk Kurtuluş Savaşı'nı fiilen başlatan ilk komutan olan Mirliva Ali Fuat (Cebesoy)’a; Bahriye Nazırlığı’ndan ayrılan ve Anadolu'daki Milli Mücadele hareketine katılan albay Hüseyin Rauf (Orbay)’a; İstanbul'dan Anadolu'ya silah ve mühimmat kaçıran, İtalyan işgalindeki Antalya depolarında bulunan silah ve mühimmatın Kuva-yı Milliye'ye kazandıran Mirliva İbrahim Refet (Bele)’e; İstanbul Hükümeti tarafından ulusal hareketin önderlerinden biri olarak rütbesi kaldırılan, nişanları geri alınan ve idamına karar verilen Müşir Mustafa Fevzi (Çakmak)’ye; Harbiye'de Askeri Taktik ve Strateji Öğretmenliği yapması nedeniyle başta Mustafa Kemal Paşa olmak üzere Kurtuluş Savaşı'ndaki üstü düzey komutanların büyük çoğunluğu tarafından "Hocam" diye hitap edilen, Büyük Taarruz'dan önce taarruz stratejisinin belirlenmesi için yapılan toplantılarda, tedbirli ve titiz karakteri nedeniyle, taarruz planını çok riskli ve tehlikeli bulduğu için şiddetle itiraz eden, ancak yine de verilen emirleri, biri hariç, harfiyen yerine getiren Orgeneral Yakup Şevki (Subaşı)’ye; Yaptığı konuşmaları ile zihinlerde yer etmiş usta bir hatip olan, Kurtuluş Savaşı'nda cephede Mustafa Kemal'in yanında görev yapan, sivil olmasına rağmen rütbe alarak bir savaş kahramanı sayılan Onbaşı Halide (Edip Adıvar)’ye; Kağnıyla cepheye silah taşıyan Fatma Nine’ye; İnebolu'da bulunan cephaneleri Ankara'ya götürülmesinde çocuğu ve kağnısıyla yer alırken, kış şartları nedeniyle cephane ıslanmasın diye battaniyesini cephaneye sarman, bebeğinede sarılıp onun donmaması için uğraş verirken donarak ölen Şerife Bacı’ya; Onbaşı olduğunda neredeyse sadece kadınlardan oluşan birliği ile düşmanın cephe gerisine bir saldırı düzenleyen ve aralarında bir Yunan subayı dahil toplam 25 esir askerle geri dönen Erzurumlu Kara Fatma (Seher Erden)’ya; Kocayayla baskınında geri çekilen silah arkadaşlarına cesaret vermek için hızla öne atılınca başından vurularak şehit olan Gördesli Makbule’ye; Çanakkale’de ölen kocasından kalan tek hatıra elmas küpelerini bozdurup kendine bir tüfek alıp dağa çıkan ve Yörük Ali Efe’ye katılan Emir Ayşe’ye; Düzenli ordu kurulana kadar yirmi aylık bir sürede düşman kuvvetlerinin Aydın kanadından Anadolu içlerine ilerlemesi engelleyen Yörük Ali Efe’ye; Bekir Ağa Bölüğü`ne baskın düzenleyerek tutuklu bulunan vatansever ve aydınları kurtarıp Anadolu`ya geçmelerini sağlayan Yahya Kaptan’a; Bir Fransız gemisini kaçırmayı başarınca ona layık görülen istiklal madalyasını geri çevirerek "Ben madalya için değil milletim içim savaştım" diyen İpsiz Recep’e; Kumardan hileyle kazandığı 45 bin frank ile kendi deyimiyle İzmir'deki vatan görevine başlayan İngiliz Kemal lakabıyla anılan Türk ajan Ahmet Esat (Tomruk)’a; Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın gizli örgütü Karakol’un yöneticisi Naciye Faham’a; İşkence görmesine rağmen Karakol’un adresini vermeyen Topkapılı ebe Şahende’ye; Felah Grubu’na saraydan bilgi taşıyan V. Murat’ın kızı Fehime Sultan’a; İşgal protestolarında on binlere konuşan Şükufe Nihal’e; Sebahat’e ; Zeliha’ya; Darülfünunlu Saime’ye; 12 yaşında İnönü muharebelerinde savaşan Nezahat’e; “Muhabere bana düğündür Paşam” diyen Mustafa Kemal’in askeri Sivaslı Fatma Seher’e; Çerkez kadınları örgütleyen Hayriye Melek’e; Alaşehir’deki zulmü dünyaya çektikleri telgraf ile duyuran Makbule’ye; Nebile’ye; Yunan işgaline elinde silahla karşı koyan Turgutlulu Çavuş Ayşe’ye; Ödemişli Fatma’ya; Köpekli Nuri Çetesi’ne katılan Aydınlı -namı diğer Binbaşı- Ayşe’ye; Yörük Ali Efe’nin 1. bölüğünün 4. mangasında nişancı olarak savaşan Emire Aliye’ye; Elinde balta ile Menderes Köprüsü’nde düşman bekleyen Arşın Teyze’ye; Sarayköy’e gelen İngilizci Nasihat Kurulu’nun üzerine silahla yürüyen Adöv Ayşe’ye; Başındaki yırtık örtüsünü erkeklerin yüzüne atıp, “alın bunları örtünün, verin silahları ben savaşırım” diyen Kezban’a; Mavzeri hiç susmayan şehit eşi Senem Ayşe’ye; Düğünde takılan altınları Ankara’ya bağışlayan Kastamonulu 17 yaşındaki Hatice’ye; Üç kızını Mustafa Kemal’e emanet edip Sakarya Cephesine koşan ve yaralanan Ayşe Çavuş’a; Düşmanla işbirliği yapan oğlunu vurup dağa çıkan Domaniçli Habibe’ye; Erkek kılığında savaşan ve sonra kadın olduğu anlaşılan Halime Çavuş’a….. Soyadını İnönü meydanında çarpışa çarpışa alan Mustafa İsmet’e; “Geldikleri gibi giderler” deyip, geldiklerinden biraz daha hızlı gitmelerini sağlayan Mustafa Kemal'e... Minnetle, şükranla, saygıyla...

4 Temmuz 2023 Salı

KAYIP ÇOCUKLAR !

LÜTFEN DİKKAT ❗❗❗ Sandra Bullock demiş ki, "Gençlik Sırrım Çocuk Derisi❗"🙄😱😞 Amerikalı oyuncu Sandra Bullock, katıldığı bir televizyon programında genç kalma sırrını verdi. Sandra Bullock’un sözleri duyanları şaşkına çevirdi 55 yaşındaki Amerikalı oyuncu Sandra Bullock, genç kalabilmek için çocuk derisi enjekte ettirdiğini söyledi. Dünyaca ünlü oyuncu, canlı yayında" genç kalmak için çocuk derisini kendine enjekte ettirdiğini" söyledi Programı sunan sunucu da bu derilerin sünnet olan Koreli çocukların derileri olduğuna vurgu yaparak, " ama sektörün sadece sünnet olan çocuklar üzerinden dönmediği ve talebi karşılayamayacağı "belirtildi. Bullock'un bahsettiği 'çocuk derisi' enjekte ettirme operasyonun, sadece sünnet olan Koreli çocuklardan elde edilmediği, mülteci çocukların da tüm organlarından ve derisinden üretildiği öne sürülüyor. Aynı şekilde çocuk kanından üretildiği belirtilen Adrenochrom'un da genç ve güzel kalmak isteyen ünlü ve zenginlere enjekte edildiği biliniyor. Söz konusu yöntemin, seansının 650 dolar olduğu belirtiliyor. Onların Güzellik Reçeteleri Çocuk derisinden imal edilmiş. Adrenochrome vücutta salgılanan adrenalinin (epinefrin olarak da biliyor) oksitlenmiş halidir. Çocuk vücudu bu kimyasalı sadece korku veya heyecan sırasında salgılayabiliyor. Yani düşük yapmış bir kadının çocuğu değil. Özellikle kesici delici aletler ile azar azar yavaş yavaş öldürülen bir çocuğun salgılayabileceği bir şey. Şimdi bir daha soracağım. Siz hiç iğneli fıçı duydunuz mu? Çocuk korku içinde debelendikçe yaralanacak kanı Adrenalin hormonu dolacak, yavaş yavaş kanı akacak ve ölecek, birileri bununla gençleşecek Insan çok kötü... Kavm-i Lut ile yarışıyor.. HER YIL GARİBAN ÜLKELERDEN BİRÇOK ÇOCUKLAR NEDEN KAÇIRILIYOR? ! İLLÜMİNATİ HEP FAAL!!! ADRENOCHROME NEDİR? Çocuk derisi değil enjekte edilen,Adrenochrome vücutta salgılanan adrenalinin oksitlenmiş hali yani kimyasal bir uyuşturucudur. Vücut bu kimyasalı korku veya heyecan sırasında gerçekleşen adrenalin patlaması ile salgılar. Etkileri arasında çok etkileyici görsel renk, mutluluk, zindelik, kontrollü halüsinasyon, duyuların güçlenmesi, icat yeteceği, acı ve mutsuzluğa karşı duyarsızlaşma, yaşlanmanın P’ye yakın yavaşlatılması, erkeklerde ise iki kat fazla cinsel güç etkisi vardır. Bağımlılık yaratan diğer kimyasallardan çok daha etkili ve güçlüdür, o yüzden daha çok bağımlılık yapar ve kullanılmadığında inanılmaz hızlı çöküş yaşatır. Bağımlı olup Adrenochrome’a ulaşamayan kişilerin sol gözlerinin çevresinde morarma ve genel anlamda çok hızlı şekilde gelişen yaşlılık belirtileri oluyor. Adrenochrome genelde 0-9 yaş aralığındaki çocuklardan elde edilir ve kalitesi kurban edilen insanın yaşı ve ölüm anında salgıladığı adrenalin miktarına bağlıdır. Bu sebeple en kaliteli Adrenochrome, 9 yaş altı çocukların işkenceye ve dehşete sokulması vasıtasıyla elde edildiği söyleniyor çünkü küçük bir çocuk bir yetişkinden daha saf olduğu için hissedecekleri korkunun farkı, salgılanan adrenalinin kalitesini belirliyor. Peki bu kimyasal nasıl elde ediliyor? Potansiyel kurban işkence yöntemine maruz kalıyor ve ölüm süresi mümkün olduğunca uzatılıyor, bu sayede vücudun salgıladığı Adrenochrome miktarı çoğalıyor ve kurban öldürüldükten sonra boynun arka kısmından şırınga yardımıyla kimyasal emiliyor. Adrenochrome elitler için çok önemli fizyolojik ve psikolojik besin kaynağıdır. Darkweb’de dozunun fiyatı 30.000$ ile 50.000$ arasında değişiyor. Dünya üzerinde çocuk kaçakçılığı probleminin bu denli büyük olmasının sebebi de budur. Sizlere bir kaç ülkenin 2019 yılı kayıp çocuk vaka sayılarından bahsetmek istiyorum; ABD 460.000, İngiltere 112.000, Almanya 100.000, Hindistan 96.000, Kanada 104.531, İspanya 20.000 .. Her yıl yerkürenin çeşitli yerlerinden bir sürü çocuk kaçırılıyor, yeraltı tünellerinde eziyet görüyor, birilerine satılıp cinsel istismara maruz kalıyor ve kan emici elit kesimi ölümsüzlük iksiri oluyor... Hala ikna olmadıysanız bu kaçakçılığın ciddiyetini Wikileaks’in ortaklarından birinin paylaştığı bilgiler doğrultusunda da inceleyebilirsiniz. KAYNAKLAR ULUSAL BASIN DÜNYA DA BU HABERLE ÇALKALANIYOR❗

19 Mayıs 2023 Cuma

SEVMEKTEN KİM USANIR

ATATÜRK'Ü NASIL SEV(E)MİYORSUNUZ? Ağva'ya bağlı Çanaklı Köyü'nün kadınlarını bir araya toplayıp anadan doğma kalana kadar soydular. Çırılçıplak halde kocalarının katledilişini izlemeye zorlanan kadınlar, sonrasında toplu tecavüze uğradılar. Küpelerini almak için kulakları, bileziklerini almak için bilekleri, yüzüklerini almak için parmakları kesildi; acıyla kıvranarak can verdiler. Ateşe verilen Hacı İsmail Köyü ve erkekleri iple bağlanıp yatırılarak kurbanlık koyun gibi kesilen Karadere Köyü'nün kadınlarına tecavüz ettiler. İmranlar Köyü'nde, ırzlarına geçmek üzere bütün kadınları bir eve topladılar; kendilerini korumaya çalışanları lime lime doğradılar. Tekkeler Köyü'nde bacaklarından asılan on beş genç kızı, insan aklının alamayacağı işkenceler yaparak öldürdüler. Karamandıra Köyü'nde yağmaya direnen Hacı Mustafa'yı kurşuna dizip karısının ve kızının ırzına geçtiler. Irzına geçtikleri kızı, yaraladıkları bir ata bağladılar, at can havliyle oradan oraya koştukça kız parçalara ayrıldı. Çınarcık'ta, erkek çocukları, annelerine tecavüz etmeye zorladılar. Yaptıramayınca hepsini süngülediler. Kadınların karınlarını yarıp, kundaktaki bebekleri yardıkları karınlarına gömdüler. İzmir rıhtımında eşlerinden veya oğullarından haber bekleyen kadınların çarşaflarını yırttılar, hakaret ederek yerlerde sürüklediler... Maraş'ta, hamamdan çıkan kadınlara sarkıntılık yaptılar, peçelerini yırttılar... Karacaali'de, köyün kadınlarına kocalarının gözleri önünde tecavüz edip kurşuna dizdiler. Bu satırlar Hâkimiyeti Millîye'den: "Yunanlıların kadınlara ve kızlara yaptıkları tecavüz, üzerinden yüzyıllar geçse, kendilerini Türklere affettirmek için her şeyi yapsalar, bunu başaramazlar. Binlerce masum kız Yunanlıların eline düşmektense, kurşunla, süngüyle, ateşle ölümü tercih etmişlerdir." İkna olmayan, "resmî tarih(!)"in parçası bulan, inanmayanlar için, bu satırlar da bizatihi işgalciler, işkenceciler, tecavüzcülerle soydaş olan yabancı bir "kadın" gazeteci Berthe G. Gaulis'den: "Bilecik bir felaket ve acılar diyarı... Henüz dumanı tüten taş yığınları altında kim bilir ne kadar insan cesedi yatıyor... Tecavüze uğramamış genç kız veya kadın kalmamış... Biraz ötede, kızını kurtarmak isterken, kafasına taşla vurularak öldürülmüş bir ihtiyarın mezarı..." Belki de bu nedenle, yani "işgal"in ne demek olduğunu en önce, en çok ve en fena biçimde onlar anladığı için, Türk Kurtuluş Savaşı'nın, Millî Mücadele'nin, Kuvayı Millîye'nin -yahut siz nasıl anıyorsanız o direniş günlerinin- "büyük hainleri" arasında bir tek "Türk kadını" yoktur! Onlar o sırada "hainlere" karşı yazılacak bir "destan"ın ön sözünü inşa etmekle meşguldür! Mondros Mütarekesi'nin imzalanmasının ardından "Mebuslar" teslim bayrağı çekerken gazetelere yolladıkları "Millî haklarımızı ve ismetimizi koruyacak hükümet ve erkek yoksa, biz varız" ilanlarıyla eli silah tutan Türk erkeklerine tarihî bir ders verirler mesela! TBMM başkanlığına gönderdikleri, "Erkekler vazifesini yapmayacak, dinlerini ve vatanlarını, zevce ve hemşirelerini muhafaza etmeyecek kadar aciz ve ilgisiz iseler, düşmana karşı koymak için bize izin versinler. Yalnız topraklara gömerek paslandırdıkları silahları bize versinler. Irzımızı, namusumuzu, iffet ve ismetimizi biz kendi ellerimizle müdafaa edeceğiz" dilekçesiyle, vatan savunmasından kaçanları, yüzlerine tükürmekten beter ederler! Sultanahmet'ten Kastamonu'ya, Üsküdar'dan Bursa'ya memleketin her yanında "biz kadınlar bu hak cihadında en önde olacağız" diye onlar haykırırlar! Bütün bunlar olur, sadece Anadolu'da değil, Türk kadınları mütareke İstanbul'unda da sarhoş işgalci askerlere meze olmaya, üstelik de "gönüllü meze!" olmaya zorlanırken, onların dramına, çığlık atsalar duyacakları mesafedeki "saray"ında oturan Vahdettin, "işgal güçleri hangi dinden ve milletten olursa olsun onlara Türk misafirperverliği gösterilmesini" buyurur... Atatürk ise, "düşman kaçarken, kadınlarınızı ve çocuklarınızı dağlara ve emin yerlere saklayınız" diye bildiri yayınlıyordur! Padişah, varlığını "Allah'tan sonra işgalci İngilizlere" emanet ediyorken, Mustafa Kemal kadınların sadece ırzını ve canını kurtarmakla değil, vatanı o mezalimden kurtarıp bağımsızlaştırmak ve onlardan doğacak kız çocuklarının, kız torunlarının yerlerde sürüklenmeyip omuzlarda yükseltileceği bir rejimin temellerini atıyordur! Hâl böyleyken... Başka hiç kimseye değil sözüm, bu ülkenin Atatürk'e hakareti, Cumhuriyet'le savaşı marifet sayan kadınlarına bugün; Siz, nasıl yapabiliyorsunuz? Nasıl oluyor da, böyle bir "ADAM"ı sev(e)miyorsunuz?

13 Mayıs 2023 Cumartesi

Dersimiz HAYAT

Bir tren garında ölen Rus edebiyatının dev ismi Tolstoy’un son fotoğrafı ve Hayatı Sorgulatacak Ders Niteliğinde 17 Sözü: 1. Öyle horozlar vardır ki, öttükleri için güneşin doğduğunu sanırlar. 2. Hayat ne gideni geri getirir, ne de kaybettiğin zamanı geri çevirir. Ya yaşaman gerekenleri zamanında yaşayacaksın, ya da yaşamadım diye ağlamayacaksın. 3. Bozuk para insanın cebini deler, bozuk insan da kalbini. Bu yüzden harcayın ikisini de gitsin. 4. İnsanı bedenen ameliyat etmek için uyutmak, ruhen ameliyat etmek için ise uyandırmak gerekir. 5. Herkes insanlığın kötüye gittiğini kabul eder ama hiç kimse kendisinin kötüye gittiğini kabul etmez. Herkes insanlığı değiştirmeyi düşünür ama hiç kimse önce kendini değiştirmeyi düşünmez. 6. Varlığı bir şey kazandırmayan insanların, yokluğu hiçbir şey kaybettirmez. 7. Ne diye şeytana kızarsın? Bir iyilik yap da, o sana kızsın. 8. Bil ki, yaşadıklarınla değil yaşattıklarınla anılırsın. Ve Unutma; ne yaşattıysan elbet bir gün onu yaşarsın. 9. Bir insanı bulunduğu mevkiyle değil, göz koyduğu mevkiyle ölçmek gerekir. 10. En güçlü iki savaşçı sabır ve zamandır. 11. Bir insan acı duyuyorsa canlıdır. Başkasının acısını duyuyorsa insandır. 12. İnsanın gerçek gücü sıçrayışta değil, sarsılmaz duruştadır. 13. Kendi mutluluğundan başka hedefi olmayan insan kötüdür. 14. İnsanların çoğu onu yapıyor diye yanlış, yanlış olmaktan çıkmaz. 15. Kimse, kimseyi küçümseyecek kadar büyük değildir, bilmelisin. Küçümsediğin her şey için gün gelir, önemsediğin bir bedel ödersin. 16. Birine çamur atmadan önce iyi düşün ve sakın unutma: önce senin ellerin kirlenecek. 17. Başkalarının hayatından ders alın. İnsan, bütün hataları kendisi yapacak kadar uzun yaşamıyor.

24 Nisan 2023 Pazartesi

BORÇ ALMAK !

MUSTAFA YILMAZ TOK haberlerden seçmeler ,eğlenceli videolar , klipler , fotoğraflar kısa eğlenceli yorumlar ,faydalı bilgiler,..... BORÇLANMA Hazreti Ömer Halifelik zamanında 400 dirhem paraya ihtiyaç duyar ve Hz. Abdurrahman 'dan borç ister. Hz. Abdurrahman da para vermek yerine şu telkinde bulunur: " Ömer parayı benden mi istiyorsun ? Halbuki devlet hazinesi senin elindedir. Parayı oradan al , ihtiyacını gider ; sonra iade edersin ." Hayatı adalet timsali olan , hiç kimsenin hakkını yememiş olan Hazreti Ömer Hz. Abdurrahman'a şu cevabı verir: " Abdurrahman parayı senden istiyorum . Çünkü ilahi emir vukuu bulduğunda , ecelim geldiğinde veya borcu ödeyememe halim olduğunda seninle helalleşmek kolay olur. Ya mirasımdan bir miktar parayı sana bırakırım ya da helalleşirim . Ama ben bu borçlanmayı devlet hazinesinden yaparsam , bütün Müslümanlarla helalleşmek lazım gelir ki , bu da mümkün değildir. O takdirde , ne benim mirasım bunu ödemeye kafi gelir , ne de sevabım , ahirette beni kurtarır . Bu kadar ağır bir yükün altına girmeye cesaret edemem . "

17 Nisan 2023 Pazartesi

Türk Beylikleri

BALKAN’LARDAN GÖÇ EDENLER TÜRK’MÜDÜR!!! MERAK EDENLER ÖĞRENSİN DİYE!!! Karamanoğlu Beyliği Yörük Türkleridir. Moğollar 1222 yılında Orta Asya da Özbekistan ve Türkmenistan’ı işgal etmişti. Anadoluda ise o zaman Büyük Selçuklu Devleti bulunuyordu. Oğuzların avşar boyuna ait olan Karamanoğlu Beyliği 1228 yılında Moğol baskısından dolayı Anadoluya göç etmişler. Karamanoğlu Beyi Hacı Bektaşi Veli’nin müritlerindendir. Nuri sufi dir.anadoluya ulaşınca Büyük Selçuklu Beyi Alaattin Keykubat Karamanoğlu Beyliğini Karaman ilinin Toros dağlarının içinde bulunan Ermenek ilçesine yerleştirmiş. 1242 yılında vahşi Moğollar Anadoluya ulaşmış ve Büyük Selçuklu Devleti’ni savaşta yenip zayıf hale getirmiş. Selçuklu Devleti zayıflayınca Anadolu’daki Türkler on beylik haline dönüşmüş. Bu beylikler 1. Karamanoğlu Beyliği 2. Kadir Burhanettin Beyliği 3. Eşrefoğulları Beyliği 4. Aydınoğulları Beyliği 5. İnançoğulları Beyliği 6. Alaiye Beyliği 7. Tacettinoğulları Beyliği 8. Çobanoğulları Beyliği 9. Dulkadiroğlu Beyliği 10. Ramazanoğulları Beyliğidir. Osmanlı Beyliği 1289 – 1300 yıllarında Eskişehir Sögütte kurulmuştur. Selçuklu Devleti 1300 yılında çöktü. Osmanlılar batıda Bizans toprağı olan Bilecik, Bursayı alarak batıda ilerlemeye devam etti. Daha sonra geriye dönerek Anadolu’daki Karamanoğlu Beyliği dışındaki Beylikleri teker teker savaşarak topraklarına kattı. Anadolu’da en kuvvetli beylik olar Karamanoğlu Beyliğini topraklarına katmak için aralıklı olarak 100 yıl savaşmıştır. 1277 yılında Karamanoğlu Beyliği Moğollar ve Selçuklular savaş yaparak onları yenmiştir. Karamanoğlu Beyliği Konyayı alarak Türkçenin Anadoluya yerleşmesine neden olmuştur. Çünkü o yıllarda Anadoluda Farsca, Arapça gibi dillerde konuşuluyordu, Karamanoğlu Beyi Mehmet Bey Konyayı aldıktan sonra Anadoluda Türkçeden başka dil konuşulmayacak diye emir yayınlamıştır. Osmanlılar 1374 yılında Balkanlara ulaşmış ve Fatih Sultan Mehmet’in 1453 yılında İstanbulu almasıyla çok güçlenmiştir. Fatih Sultan Mehmet Anadoluda bulunan Karamanoğlu Beyliğiyle 1466 savaş yaparak yenmiştir. Fatih Sultan Mehmet oğlu Cem Sultanı Karamana yollayarak 1466-1486 Karamanoğlu Beyliğinin başına geçmiştir. 20 yıl içerisinde Karamanoğlu Beyliğini tamamen bitirmek için Karamanoğlu Beyliği halkını Balkanlara göç ettirmişler ve yerleştirmişlerdir. Bugünkü Makedonya, Bulgaristan ve Yunanistan. Böylelikle Balkanlar Türk yurdu olmuştur. Devletimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk Karamanoğlu Yörük Türklerindendir. Dedesi Hafız Ahmet Efendi Karamanoğlu Beyliğinden Yunanistan’nın Manastır vilayeti Kocacık Nahiyesine yerleşen Yörük Türklerindendir. Annesi ise Aydınoğulları Yörük Türklerindendir. 1878 yılında Osmanlı İmparatorluğu Ruslarla savaş yapmış, Plevne savaşın komutanı Gazi Osman Paşa bu savaşta galip durumundayken; İstanbul da Sarayda ihtilal yapılmış ve Padişah Abdülaziz tahtan indirilmiştir. Bu kargaşadan dolayı Gazi Osman Paşaya yiyecek ve cephane yeterince ulaşamamıştır ve Gazi Osman Paşa yenilmiştir. Ruslar, Bulgar milisleri birlikte İstanbul Yeşil Köye kadar ulaşmıştır. Rus ordusunun önünde 1 milyon iki yüz bin Türk İstanbul’a ulaşmak için göç etmiştir. Göç eden dört yüz bin Türk yollarda soğuktan ve açlıktan ölmüştür. Berlin antlaşmasıyla Ruslar geri çekilmiş ve Bulgaristan’ın yarısına muhtariyet verilmiştir, Dış işleri Osmanlı tarafından iç işleri ise Bulgarlar tarafından yürütülecektir. 1902’ye kadar göç ve Türk direnişi devam etti. 1912-1914 Balkan Savaşlarında Osmanlı İmparatorluğu Balkanları tamamen kaybetmiştir. Balkanlarda milyonlarca Türk kalmıştır. Cumhuriyet döneminde1926 Yılında Mubadele Olmuş ve Yunanıstan ve Balkanlardan Türk Halkıyla Gayri Müslümler Değiştirilmiş daha sonraki yıllarda devam etmiştir.1938,1950,1968,1979,1989 yılları arasında bir milyon Türk Anadolu’ya gelmiştir. Halen milyonlarca Türk Balkanlarda yaşamaktadır. Balkan Türklerinin kökeni Karamanoğlu Beyliğinin Yörük Türkleridir. alıntıdır .

Kadir Gecesi

97.sure el-Kadr Bismillahirrahmanirrahim 1 - Biz onu ( Kur'an'ı) Kadir Gecesinde indirdik. 2 - Kadir gecesinin ne oldugunu sen bilir misin ? 3 - Kadir Gecesi, bin aydan hayırlıdır. 4 - O gece , Rablerinin izniyle melekler ve Ruh ( Cebrail ) , her iş için iner dururlar . 5 - O gece , esenlik doludur. Ta fecrin doğuşuna kadar . ________________________________________ Kadr kelimesi sözlükte “güç, hüküm, değer, şeref” gibi anlamlara gelir. Özellikle Kur’an’ın bu gecede indirilmesinin geceyi şereflendirdiğini ve kadrini yücelttiğini ifade etmek üzere ona bu isim verilmiştir. Bu sûre inmeden önce gecenin böyle bir ismi yoktu. Duhân sûresinde, “Biz onu mübarek bir gecede indirdik” (44/3) buyurularak bu gecenin bereketli, hayırlı, uğurlu, önemli ve kutsal bir gece olduğu açıkça ifade edilmiştir. Sûrenin ilk âyetinde Kur’an’ın bu gecede, Bakara sûresinde de (2/185) ramazan ayında indirildiği belirtilmiştir. Buna göre Kadir gecesinin ramazan ayı içerisinde olduğu açıktır; ramazanın hangi gecesine denk geldiği konusunda farklı görüşler vardır. Bununla birlikte, Buhârî ve Müslim’in kaydettiği, Hz. Âişe’ye isnad edilen ve Alak sûresinde naklettimiz bir hadiste Hz. Peygamber’e ilk vahyin Ramazan’ın 27. gecesinde geldiği bildirilmiş; bu sebeple Kadir gecesinin Ramazan’ın 27. gecesi olduğu yönünde genel bir kanaat oluşmuştur. Bazı rivayetlere göre Kur’an bu ayın son on günü içinde inmeye başlamıştır (Kurtubî, XVI, 124). Kadir gecesinin kesin olarak bildirilmemesi, insanların o gecede kazanacakları sevaplara güvenip diğer zamanlarda kulluk görevlerini ihmal etmelerini önlemek gibi bazı sebep ve hikmetlerle açıklanmıştır. Müfessirler, “Biz onu Kadir gecesinde indirdik” diye çevirdiğimiz 1. âyetteki “o” zamiriyle Kur’an’ın kastedildiği konusunda ittifak etmişlerdir (bk. Taberî, XXX, 166; Râzî, XXXII, 27; Şevkânî, V, 554). Kur’an’ın, zamirle anlaşılacak derecede apaçık bilinen, tanınan, şanı yüce bir kitap olduğunu göstermek için adının açıkça anılmadığı belirtilir. “Biz onu indirdik” ifadesinden, “tamamını indirdik” veya “indirmeye başladık” mânaları anlaşılabilir. Âlimlerin çoğu, âyette “peyderpey indirdik” anlamındaki nezzelnâ yerine “indirdik” anlamındaki enzelnâ fiilinin kullanılmasını gerekçe göstererek burada Kur’an’ın tamamının ulûhiyyet makamından dünya semasına indirilmesinin söz konusu edildiğini ileri sürmüşlerdir. Bazı âlimler ise bu âyetle doğrudan Hz. Peygamber’e gelen Alak sûresinin ilk âyetlerinin kastedildiği kanaatindedirler. Her iki yoruma göre de söz konusu zaman diliminin Kur’ân-ı Kerîm’in indirilişine sahne olduğu ve bu olayla büyük bir değer kazandığı için bu sûrede ona “leyletü’l-Kadr” denilmiştir (M. Sait Özervarlı, “Kadr Sûresi”, DİA, XXIV, 140-141). “Bilir misin nedir Kadir gecesi?” meâlindeki 2. âyete cevap veren sonraki âyetlerde onun tarihinin açıklanması yerine bu gecenin önemi, insanlar için hayır ve bereketi üzerinde durulmuştur. Duhân sûresinde de Kur’an’ın “mübarek bir gecede” indirildiği belirtilerek hüküm ve hikmet içeren bütün işlerin bu gecede ayrıldığı, belirlendiği ifade edilir (Duhân44/3-4). Müfessirlerin bir kısmı, Kadir gecesinin bin aydan hayırlı olduğunu bildiren 3. âyeti hakiki mânasında anlayarak bu gecede yapılan ibadet ve hayırların, içinde Kadir gecesinin bulunmadığı tam bin ayda yapılanlardan daha çok sevap getireceğini belirtirler. Başka bir yoruma göre buradaki bin sayısı çokluktan kinayedir. Nitekim birçok dilde olduğu gibi Arapça’da da bin rakamı büyük bir sayı söyleyerek çokluğu anlatmak için kullanılmaktadır. Şu halde bu âyette Kadir gecesinde yapılan ibadet ve iyiliklerin diğer bütün zamanlarda yapılanlardan daha çok sevap getireceği ifade edilmiş olmaktadır (Şevkânî, V, 555; İbn Âşûr, XXX, 459).

4 Nisan 2023 Salı

Portakal 🍊 çiçeği

Yeni tanıştığımız orta yaşlarda güzel kadın sormuştu: "Portakal çiçeğini bilir misiniz ?" "Bilmem" dedim. "Nasıl bilmezsiniz, bilmeniz lazım." İki saat "portakal çiçeğini" anlattı. "Portakal çiçeği, aynı anda olgunlaşmış meyvesi ile birlikte açan tek çiçektir. Meyve ile çiçek aynı anda, aynı daldadır" Uzun zaman "portakal çiçeğini" düşündüm Portakal çiçeği kendisiydi. Olgunlukları ile gençlikleri bir arada olan kadınlardı. ALINTIDIR...

28 Mart 2023 Salı

KENEVİR MUCİZESİ

KENEVİR MUCİZESİ Fotoğraf: Yıl 1914 I.Dünya savaşı yılları ve Amerikan doları üzerinde "Kenevir" tarımı yapan çiftçiler... Bunu aklınızın bir köşesinde tutunuz ve okumaya devam ediniz. Endüstriyel Kenevir sadece bir tarım bitkisi değildir! Petrolün ve doların panzehridir! KENEVİR NASIL YASAKLANDI? 1. Bir dönümlük kenevir, 25 dönümlük orman kadar oksijen üretir. 2. Yine bir dönümlük kenevirden, 4 dönüm ağaca eş kağıt üretilebilir. 3. Kenevir tam 8 kez kağıda dönüştürülebilirken, ağaç 3 kez kağıda dönüştürebilir. 4. Kenevir 4 ayda yetişir, bir ağaç ise 20-50 yılda. 5. Kenevir, gerçek bir radyasyon temizleyicidir. 6. Kenevir dünyanın her yerinde yetiştirilebilir ve çok az suya ihtiyaç duyar. Ayrıca kendisini böceklerden koruyabildiği için tarım ilacına da ihtiyaç duymaz. … 7. Kenevir ile yapılan tekstil ürünleri yaygınlaşırsa, tarım ilacı sektörü tamamen ortadan kalkabilir. 8. İlk kot pantolon, kenevirden yapılmıştır; hatta “KANVAS” kelimesi kenevir ürünlerine verilen isimdir. Kenevir ayrıca ip, halat,çanta, ayakkabı, şapka yapımı için de ideal bir bitkidir. 9. Kenevir, AİDS ve kanser tedavisinde kemoterapi ve radyasyon etkisini azaltma; romatizma, kalp, sara, astım, mide, uykusuzluk, psikoloji, omurga rahatsızlıkları gibi en az 250 hastalıkta kullanılmaktadır. 10. Kenevir tohumunun protein değeri çok yüksektir ve içindeki iki yağ asidi'de doğada başka hiçbir yerde bulunmamaktadır. 11. Kenevirin üretimi soyadan bile daha ucuzdur. 12. Kenevirle beslenen hayvanlar, hormon takviyesine ihtiyaç duymaz. 13. Plastik ürünlerin tamamı, kenevirden üretilebilir ve kenevir plastiğinin doğaya dönüşmesi oldukça kolaydır. 14. Bir arabanın gövdesi kenevirden yapılırsa, dayanıklılığı çelikten tam 10 kat fazla olur. 15. Binaların yalıtımı için de kullanılabilir; dayanıklı, ucuz ve esnektir. 16. Kenevirle yapılan sabunlar ve kozmetik ürünler, suyu kirletmez; yani tamamen doğa dostudur. Amerika’da 18. yüzyılda üretimi zorunluydu ve üretmeyen çiftçiler hapse atılıyordu. Ancak durum şimdi tam tersi. NEDEN? -W. R. Hearst, 1900’lü yıllarda Amerika’da gazete,dergilerin ve medyanın sahibiydi. Ormanları vardı ve kağıt üretiyordu. Eğer kenevirden kağıt yapılırsa, milyonlarını kaybedebilirdi. -Rockefeller, dünyanın en zengin adamıydı. Petrol şirketi vardı. Bio yakıt olan kenevir yağı da, elbette onun en büyük düşmanıydı. -Mellon, Dupont şirketinin ana hissedarıydı ve petrol ürünlerinden plastik üretmek için patente sahipti. Ve kenevir endüstrisi, onun pazarını tehdit ediyordu. -Sonra ise, Mellon ABD Başkanı Hoover’in hazine bakanı oldu. Bu bahsettiğimiz büyük isimler yaptıkları toplantılarda,kenevirin bir düşman olduğuna karar verdiler. Ve onu ortadan kaldırdılar. Medya aracılığıyla, marihuana sözcüğüyle birlikte keneviri, insanların beynine, zehirli bir uyuşturucu olarak kazıdılar. Kenevir ilaçları piyasadan çekildi, bunun yerinibugün kullanılan kimyasal ilaçlar aldı. Kağıt üretimi için, ormanlar katledildi. Tarım ilaçları ile zehirlenme ve kanser arttı. Ve derken dünyamızı plastik çöplerle, zararlı atıklarla donattık okuduğunuz için teşekkür ederim. ( alıntı )

21 Şubat 2023 Salı

Fare kapanı

Duvardaki çatlaktan bakan fare, çiftlik sahibi ile karısının bir paket açtıklarını gördü. “İçinde yiyecek mi var?” derken, bir baktı ki fare kapanı!!. Hemen bahçeye koşup, alarmı verdi: Evde kapan var! Evde kapan var!’ Tavuk gıdaklayıp, kafayı kaldırdı ve ‘Bay fare, bu sizin için ciddi bir sorun olsa da, beni ilgilendiren bir tarafı yok ne yazık ki!’ . Fare dönüp bu sefer koyuna, “Evde kapan var, evde kapan var” dedi. Koyun konuyla ilgilendi ama, kendi hesabına ‘Üzgünüm bay fare, vah vah emin ol senin için dua edeceğim” dedi. Fare bu kez öküze yöneldi: “Evde kapan var! Evde kapan var!” diye bağırdı nefes nefese. Öküz: ‘Wow, Bay Fare, Senin için üzüldüm, ama burnumu sokacağım bir şey değil.’ dedi. E farenin de başını eğip, gitmekten baska çaresi kalmamıştı… yalnızlık ve terkedilmişlik hisleri içinde, fare kapanı ile artık tek başına başa çıkmaya çalışacaktı! O aksam evde, alışılmamış bir ses duyuldu. Sanki bir kapan, avının üzerine kapanmıştı. Sese koşan çiftçinin karısı, karanlıkta kapana, zehirli bir yılanın kuyruğunu kaptırdığını görmemiş. Yılan da kadını ısırmıştı.. Çiftçi karısını hemen hastaneye götürdü, Karısı eve ateşli ve hasta olarak döndü. Eee ateşli insana ne verilir? Sıcacık bir tavuk çorbası!!! Tavuk hemen kesilmiş ve acilen pişirilmiş! Ama kadın hala iyileşmiyormuş. Eee eş dost ahbap gelince hasta ziyaretine, çiftçi de sofraya koyunu çıkarmak zorunda kalmış!!!. Ama çiftçinin karısı iyileşmemiş; ölmüş!!!!!. Aman ne kalabalık gelmiş cenazeye, ne kalabalık!!! Bu sefer de konukları doyurmak için kesilen öküz olmuş… Fareye de olan biteni deliğinin ardından izlemek kalmış!.

26 Ocak 2023 Perşembe

Ölüm , yas , ikram !

ÖLDÜĞÜN GÜN Ölen bir cenazenin arkasından biz öyle bir hale geldik ki; Acımızı yaşayamıyoruz. Gelene gidene hizmet edip, ölenin nasıl öldüğünü(!) anlatmaktan.. Hatta iki ara bir derede iki gıybetin belini kıran ve uzun zamandır birbirini görmeyip cenaze günü inceden ince sohbet kaynatan akrabadan.. Yanyana izdihamla oturup cenaze kalkmadan ikram bekleyen komşulardan.. Dert ettiğinden değil de, sırf merakını tatmin için cenaze sahibini konuşturanlar.. Ahhh o pideler, illa kıymalı olmalı helva öyle kavrulmaz! İçine çam fıstığı da atılmalı.. Ölenin kıyameti kopmuş arkada dulu yetimi kalmış kimin umurunda?.. İlk perşembesi, yedisi, kırkı, elli ikisi. 40'ı okutulurken bi sarma sarılmazsa konu komşu ne der?.. Tavuk yerine kırmızı et koyulursa bir de aman aman.. O tabaklar nasıl gururla taşınır!.. Sübhanallah, hanımlar ve beyler! Ne kadar çirkinleştik farkında mısınız. Bir de son moda olarak kokulu taş tespih mıknatıslı magnet dağıtma çılgınlığı başladı ki, dağıtmayanı dövüyorlar desem abartmış olmam. Yahu insan ölmüş insan..!! Belki kabirde kemikleri birbirine geçti azaptan, sen onun adına kokulu taş dağıtarak sevap mı umuyorsun ey kardeşim.. Kim soktu bu çirkin işleri bizim fıtratımıza. Biz ahireti bilen, kabrin ve sorgu sualin dayanılmaz zorluğunu bilen bir ümmet olarak, nasıl ölüm gibi ciddi bir işi şaklabanlık malzemesi haline getiririz?.. Hele mevlid kreasyonu şıklık yarışına hiç girmiyorum. Nerde ne altını varsa takmış evin içinde topuklu terlikle geziyor bir de elinde gülsuyu.. Yahu adam ölmüş adam! Diriden utanmazsın da Allah'tan da mı korkmazsın; Sen de öleceksin! Cenazelerinizi festivale döndürdünüz farkında değilsiniz. Eğer ölümü bir dakikacık tefekkür edebilseydi, bu toplum bir kaşık pilav yiyemeyecek hale gelirdi. Bakın ne samimiyetimiz kaldı, ne ciddiyetimiz ne edebimiz, ne de Allah ve ölüm korkumuz!.. Kaldi ki, nerde cenaze sahibine saygı duymak ve insanları rahat bırakmak? Evden ölüden önce pide lahmacun yemek kokuları çıkıyor.. Cenaze sahipleri uyuşmuş bir vaziyette gelenlere tabak taşıyıp hizmet ediyor.. Ben bunu kabul edemiyorum dostlar! Bu işleri siz başlattınız, bitirecek olan da yine sizlersiniz. Kim ne derse desin, reddedin bu bidatleri. Allah ne der kaygısıyla yaşayın, bırakın kul ne derse desin. Ölümü ölüm gibi yaşayın. Resûlullah /Sav. evlatlarının arkasından, Fatıma'tüz- Zehra anne babasının arkasından ne yaptıysa siz de onu yapın. ___ ALINTI

9 Ocak 2023 Pazartesi

K A R I N C A L A R

1. Karıncaların akciğerleri yoktur. 2. Karıncaların kulakları yoktur. 3.Karıncaların iki midesi vardır. 4. Karıncalar yüzebilir. 5. Bir karınca vücut ağırlığının 20 katını kaldırabilir. 6. Karıncalar dinozorlar kadar eskidir. 7. Dünya çapında 12.000'den fazla karınca türü var. 8. Karıncalar kavga ettiklerinde genellikle ölümüne savaşırlar. 9. Karıncalar oksijensiz iki saat yaşayabilir.

1 Ocak 2023 Pazar

Y E M İ N

B
BİNLERCE YILDIR TEKRARLANAN TÜRKLERİN YILBAŞI GECESİ YEMİNİ Allahın yer yüzündeki Ordusu her daim Türkler olmuştur... "Arapların puta taptıkları dönemden" 800 sene önce, BİR ve TEK OLAN TANRI'YA İMAN EDEN TÜRK HUN HÜKÜMDARLARI her yılbaşında şu duayı okurlardı: “Ulu Tanrı..! Her şeyi yaratan Tanrı..! Yenilmez, yıkılmaz, ölmez, bitmez, yitmez, yok olmaz Tanrı..! Suyu donduran, buzu eriten, buzdan su yürüten, sudan ırmak coşturan, ırmaktan göl dolduran, gölde balık gezdiren Tanrı..! Kuru derelere pınar koşturan,ottan ağaçtan çiçek çıkartan, arıya bal yaptıran Tanrı..! Günümüzü aydınlatan, gecemizi yıldızlarla süsleyen Tanrı..! Bize yeni bir yıl veren Tanrı..! Bu yıl bize bol ver, bolluk ver..! Anamızı balamızı, oğulumuzu kızımızı, gencimizi yaşlımızı, hepimizi kara çorlardan sakla, bizi esirge. Yüce Tanrı..! Yayımız yaman, okumuz şaşmaz, kılıcımız keskin kıl..! Yağının başını munsuz, bileklerimizi güçsüz, yüreklerimizi umutsuz koma..! Yüce Tanrı..! Milletimizi ilsiz/yurtsuz kılma, Devletimizi başsız kılma, Milletimizi töresiz kılma, Milletimizin yüzün yere vurma, Milletimizi tutsak kılma, Hatun olacak kızlarımızı kun/cariye, Bey olacak oğullarımızı kul/köle kılma..! Milletimizi koru..!”